|
|
İstanbul artık şiirsiz mi?
Keyifle ve "hayırlı"sıyla nihayet "Yaşamdan Dakikalar"a başladık... Artık her hafta cuma geceleri, Hıncal Uluç, Haşmet Babaoğlu, Kenan Onuk'la birlikte, yazıya sığmayanları, "sese dönüşmesi gerekenler"i, karınca kararınca atv ekranına taşıyacağız... Zaten "konuşma ustalıkları"nı çoktan kanıtlamış "90 Dakika ekibi"yle, kent kültürü, sanat ve hayatın renkleri üzerine yeni bir sohbet programında olmak doğrusu beni hem çok mutlu etti hem de oldukça heyecanlandırdı. Umarım mahcup olmaz, izleyenleri de mutlu ederiz... Neyse, bu vesileyle, "Yaşamdan Dakikalar"ın dün gece yayınlanan ilk bölümünde gündeme getirdiğimiz ve "söz uçar yazı kalır" raconuna uygun olarak yazıya geçirmek istediğim konuya gelmek istiyorum. "Şiirleri öksüz kalan İstanbul"dan da söz ettik ilk bölümde... Yani, asırlardır üzerine muhteşem şiirler armağan edilen İstanbul'un, neden artık şairlere ilham vermediğinden... Konu tabii ki "yakın zamanların içler acısı İstanbul halleri"ne geldi ancak şöyle İstanbul üzerine yazılmış şiirleri bi hatırlayıp ortaya dökünce bu kentin bir zamanlar nasıl da "şarkı ve şiir mekânı" olduğunu anladık bir kez daha...
*** Kültür A.Ş Genel Müdürü Cengiz Özdemir'in geçen aylarda yayınladığı "Şiir Şehir İstanbul" adlı bir çalışması var... Bu albüm kitapta da olağanüstü şiirler yer alıyor; ve iyi sesler tarafından okunuşu da cabası. Sayfalara bakmak dahi yeter. Ama.. Hem "Şiir Şehir İstanbul'dan, hem kendi arşivimden derlediğim "karma şiir"i paylaşmak istiyorum sizinle..
*** Orhan Veli, "gözleri kapalı" dinler, "kalbinin vuruşundan anlardı" İstanbul'u.. Yahya Kemal, hep tepeden bakardı "Aziz İstanbul"a... Ümit Yaşar'sa, hiç bilmezdi; İstanbul'suzluğun bir zehir zemberek olduğunu... "Gecesi sümbül kokan, Türkçe'si bülbül kokan bir kent"ti, İstanbul, Necip Fazıl'a göre.. Ve İstanbul deyince aklına bir masal gelirdi Bedri Rahmi'nin: Bir varmış bir yokmuş! Cevat Fehmi, çocuklarına öğretmek isterdi; Anadolu'nun İstanbul kadar güzel olduğunu... Vedat Türkali'nin dizelerindeyse "Ey, sen ne güzelsin kavgamızın kenti" diye geçerdi İstanbul... Şair Nedim, Osmanlı'nın İstanbul'unu "Bu şehri İstanbul ki koca ülkeler verilse bir taşı feda edilmez" diye tarif ederdi! Sait Faik'in İstanbulu'undaysa, insanların içinde büyük dürbünler güller gibi açardı! Ve hayrandı Cahit Sıtkı, irili ufaklı ve hep bir ağızdan gökyüzüne doğru bir türkü söyleyen İstanbul bacalarına...
*** Evet.. Peki diyeceksiniz ki şu yakın zamanlara gönderilen(!) bir şiir yok mu? İstanbul şiirsiz mi kaldı yani? Hayır, şiirsiz kalmadı. "Şu gelip geçen günler"e ilişkin dostum Yüksel Aytuğ, çoktan şiir yazmış bile.. İzniyle bir kez daha kayda alıyorum Yüksel, hem romantizmini hem de ironisini sıkı tuttuğu dizelerle bu soruları bir çırpıda yanıtlıyor. (Yüksel Aytuğ'un Aşka ve Ölüme Dair adlı şiir kitabından Ustaya Mektup.)
*** Ustaya mektup... Üzülme Orhan Veli Tam zamanında gittin buralardan Tam zamanında Adına şiirler düzdüğün, türküler yaktığın İstanbul'un için için ağlamakta Artık Urumeli Hisarı'nda oturup türkü tutturacak yer de kalmadı O şehirler sultanı ki soyunup turkuaz kaftanında beton grisine sevdalandı Ustam Ne yazık ki hiçbir kadının ayakları değmiyor artık suya Marmara'nın karabatakları oldu gömüldü Florya'ya... Ey garip Orhan Veli İstanbul'u artık kimse gözü açık dinleyemiyor... Kimsenin içinden ispirto kokulu rakı şişelerinde balık olmak gelmiyor Yaşasaydı Her gece gökyüzünü maviye boyayan dalgacı Mahmut'a sorardık... Havada asit yağmuru, suda nükleer atık Bedava olsa kaç yazar artık İşte bir garip mektup sana Boğaz'ı sıkılan İstanbul'dan Dedim ya ustam Tam zamanında gittin buralardan... Y.A
|