|
|
|
|
|
Güzelliğe hormon dopingi
|
|
Östrojen hormonunun yetersizliği kadında bazı sağlık sorunları yaratabilir. Bu eksiklik giderilmezse geriye döndürülemeyen sonuçlar ortaya çıkar.
25'inci yaşla birlikte çoğu hormonun kandaki düzeylerinde azalma başlar. Bu azalma kadın hormonu bazal östrojende de kendini gösterir. Böylece kadın henüz menopoza girmeden birkaç yıl önce bazal östrojen (adetin 3 ila 5'inci günü arasında saptanan en düşük östrojen düzeyi) miktarı o derece azalır ki, regl öncesi ve hemen sonrası birkaç gün ateş basması, sinirlilik, terleme ve uyku bozuklukları gibi tipik menopoz şikayetleri başlar ve regl kanaması hem daha uzun sürer hem de miktarda artış olur. Klinikte "perimenstruel sendrom" olarak tanımlanan hastalık tablosu ortaya çıkar (peri: çevresinde). Bu düşük bazal östrojen miktarı (30 pg/ml altında) daha sonra, adetin 8 ile 10'uncu gününden sonra yumurtalıklardan salgılanması giderek artan östrojen hormonu ile dengelendiğinden perimenstruel sendrom birkaç gün sürebilir. Ancak bu östrojen artışı çok yavaş ve gecikerek olursa regl kanamalarının da arası açılır, uzar (oligomenore: seyrek adet görme). Bu durumda perimenstruel sendrom olarak tanımlanan hastalığın kapsadığı günlerin sayısı da artar. Premenstruel (pre: öncesi) sendrom olarak tanımlanan hastalık tablosu ise reglden önce diğer bir kadınlık hormonu progesteron yetersizliğine bağlı olarak ortaya çıkar. Regl başlamadan önceki siyah kanamalar, ödem, karında gaz, meme ağrıları, gerginlik, sinirlilik, uyku bozuklukları ve bazen migren bu hastalık tablosunun belirtileridir. Kadında yaş dönümü şikayetleri östrojen azalmasının bir sonucudur. Birçok kadın bu doğal olayı göğüsleyerek hormon eksiği giderilmeden atlatmaya çalışır. Gerçekten de östrojen yetersizliğinin yol açtığı bu yakınmalar bir süre sonra kaybolur. Çünkü kronik östrojen yetersizliği vücutta "desansibilizasyon"a götürür. Yani vücut bu eksikliğe alışır. Ancak organlarda atrofi (organ ve dokularda gerileme, pörsüme) ve dejeneratif hastalıklar gelişimlerini sürdürür. Kronik östrojen yetersizliğinde; bireylerin ve çeşitli organların dayanma gücü arasında farklar olmasına rağmen, sonuçta giderek artan sağlık sorunları kaçınılmazdır. Östrojen düzeyindeki düşme hücreler arasındaki mesaj alışverişinin yetersizliğine yol açar. Doku ve hücreler arasındaki iletişim bozulur ve yaşlanma olayları başlar. Sadece cilt ve güzellik bozulmaz, tüm iç organlar, kan damarları, kalp, beyin ve kemikler yaşlanır ve kırılganlaşır. Güncel tartışmalarda hormon replasman (yerine koyma) tedavisinin meme/rahim kanserine neden olabileceği söylenir.
KANSER RİSKİ ABD'de yapılan geniş kapsamlı HERS-II araştırması, piyasada bulunan standart hormon haplarını 5 yıldan daha uzun süreyle alan kadınlarda meme kanseri riskinin arttığını ortaya koydu. Şu var ki, bu haplarda kan östrojen düzeylerinde, fizyolojik bazal östrojen kan düzeyinin yüzde bin ile 4 bini kadar fazla artışlar olmaktadır. İşte kanser riskini artıran neden de budur. Kan östrojen düzeyi izlenerek bireye uygun, düşük dozda ve sürekli uygulanan östrojen replasmanının kalp infarktüsü, inme ve meme kanseri riskini artırdığına dair hiçbir kanıt yoktur. Hatta çok düşük dozda cilt yoluyla uygulanan östrojenin meme kanseri riskini azaltabileceğine dair gözlemler var.
BEKLEMEK YANLIŞTIR "Hormon replasman tedavisi sadece şikayetlerin varlığında mı yapılmalı?" önemli bir sorudur. Sonuçların beklenmesi görüşü savunulmamalıdır. Östrojen yetersizliğinin kaçınılamayan ve geriye döndürülemeyen sonuçlarını beklemek ve ondan sonra tedaviye başlamak mantıklı değildir. Sorumluluk duygusu olan her doktor hastasıyla güncel, bilimsel problemleri konuşmalı, hastasının asılsız korkularını gidermelidir. Kadına bugünkü bilimsel araştırmaların sonucunu iyice anlatmalı, düşük dozda fizyolojik doğal hormon replasmanının sağlayacağı pozitif etkileri açık seçik ortaya koymalıdır. Bu konudaki tartışmaların biteceği yıllara kadar araştırmaların sonucunu beklemeye hastanın kendi karar vermelidir.
|
|
|
|
|
|
|
|
|