|
|
|
|
|
|
Kerkük, Kerkük
Türkiye açısından tarihsel ve duygusal yoğunluğu hayli yüksek Kerkük meselesini veya Irak bağlantılı herhangi bir meseleyi tartışırken akılda tutulması gereken bir olgu var. ABD'nin Irak'a açtığı savaş ve ardından gelen işgal yalnızca Saddam Hüseyin'in başında bulunduğu Baas rejimini devirmedi. Ortadoğu'daki sistemin yapısını da yıkılacak ölçüde sarstı. Irak'taki rejimle birlikte yıkılan sistemde mezhep olarak Sünniler'in, etnisite olarak Araplar'ın mutlak hakimiyeti söz konusuydu. Sünni egemenliğinin istisnası gibi görünen Suriye rejimi dahi bu sistemin parametreleri içinde hareket eden bir Arap rejimiydi. Gene istisna gibi görünen Lübnan'ın da statüsü farklıydı. Bölge sisteminin bir ortak özelliği, azınlıkların hatta bazı yerlerde çoğunluğu oluşturanların, başat mezhep ve etnisiteye dahil değillerse ezilmeleri, haklarından mahrum edilmeleri, ekonomik veya siyasi iktidardan yeterince pay alamamalarıydı. Irak'ta artık böyle bir statükoyu yeniden kurmak mümkün değil. Bu nedenle Kürtler'in taleplerini, Türkmenler'in statüsünü tartışırken bu veriden hareket etmek gerekiyor. Türkiye, 1 Mart'ta tezkerenin reddedilmesinin yarattığı yeni gerçeklik karşısında kendi Irak perspektifini bu gerçekliğe uygun şekillendirmeye başladı.
Barut fıçısı kent Kerkük Irak'taki tüm halkların ve mezheplerin yaşadığı, bir bakıma Beyrut gibi doğunun Saraybosnası sayılabilecek bir şehir. Bu nedenle de herkes üzerinde bir hak iddia ediyor. Bu kentin demografik yapısını değiştirmeye kalkanlar da ister Saddam, isterse Kürtler olsunlar tüm ülkeyi yakacak bir barut fıçısıyla oynuyor. ABD işgal yönetimi bu konuyla ancak ilgilenmeye başladı. Kürtler'e duydukları ihtiyaç nedeniyle çok baskı yapmasalar bile işgalin ilk dönemlerine göre daha mesafeli de davranıyorlar. Barzani ve Talabani tabanlarından gelen bir milliyetçi baskıyla da karşı karşıya. Aralarındaki seçim rekabetini de buna eklediğinizde özellikle Barzani'nin Türkiye'nin tüylerini diken diken eden sözleri neden söylediği anlaşılıyor. Kürtler'in yüksek hedefi bağımsızlık olsa da bugünün koşullarında bunun gerçekleşmesi kolay değil. Ancak ABD askerlerini çektiği taktirde doğacak boşlukta Kürtler de fiilen bağımsız sayılabilecek şekilde Irak'ın geri kalan kısmından kopabilirler. Seçimler yapılıp yeni bir anayasa hazırlanırsa da zaten hayli özerk bir yönetimleri olacak. Her iki durumda da dünya ile ilişkilerini sürdürebilmek için Türkiye ile daha yakın işbirliğine ihtiyaçları olacak. Barzani'nin Ankara'dan ayrılırken söyledikleri onun da bu gerçeği anladığı intibaını uyandırıyordu Türkiye açısından Kerkük'ün statüsünde veya demografik yapısında değişiklik yapılması kabul edilemez bir durum. Muhtemelen de Irak'la ilgili değişen perspektife rağmen askeri müdahaleyi zorlayabilecek yegane gerekçe de bu olur. Bir müdahalenin Türkiye açısından diplomatik ve siyasi maliyeti ise hayli ağırdır. Geçen gün Aslı Aydıntaşbaş'ın da yazdığı gibi bir an önce yeni Türkmen ve Kerkük stratejilerini devreye sokmak gerekiyor. Buna Brüksel modeliyle başlamalı ve Türkiye kendi çıkar ve kaygılarını başta AB olmak üzere dünyaya iyice anlatmalı.
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|