| |
Değişim yılları ve Altan Öymen
Onca yağmur ve sel ardından muhteşem bir pazar güneşi doğdu İstanbul'un üzerine. Avrasya koşusunun ana caddeleri felç eden (katlanabilir) kalabalığı bile neşesini bozmadı kent sakinlerinin. Biz de yazıişlerinden birkaç arkadaş kaçamak yapıp bir yerlerde hem öğle yemeği yedik hem de bahar mukalliti havayı soluduk keyifle. Öğleden sonraydı döndüğümüzde. Odama girdim ki masamın üzerinde briket kalınlığında bir kitap. Altan Öymen'in yeni kitabıymış. Sağolsun imzalamış, bir iki hoş cümle yazmış göndermiş Altan Abi. Adı; "Değişim Yılları."
Çelik irade Göz gezdirince bile anlaşılıyor ki geçip giden yılların peşine takıp un ufak ettiği anılar, olaylar da var, betona çiviyle kazınmış gibi duran unutulamazlıklar da. Yıllarca birlikte çalışıp, abi-kardeş, hoca-öğrenci, ama en çok da iki arkadaş gibi olduğumuz ender meslek büyüklerimizdendi Altan Abi. Çok genç yaşta ve pisi pisine kaybettiğimiz bir başka değerli abinin; Örsan Öymen'in ilk kalp krizinde de birlikteydik, vefatında da. Çelik iradeli ve her zaman sakin olgun olan Altan Ağabey'in onca görüntüsünden belleğime ilişmiş tek panik ve azaplı görüntüsü kardeşi Örsan'a ait o anlardı. Diğer zamanlarda hep sıcacık yaklaşan, öğretir gibi değil paylaşır gibi belleten, genç meslektaşlarına karşı hep şefkatli, anlayışlı, yardımsever bir usta olarak tanıdık onu.
Az değildik biz de Bizim de yaş gereği değişim yıllarımızdı o yıllar. Bazen maksadını aşan, endazeyi kaçıran ters, hoyrat ve haksız hallerimize bile Allah var gık da etmezdi, sitem de. Bunca yaşamışlığın verdiği tevazu ve çelebilikle gülümser ve içinden belli ki; "Hey gidinin toyları, zaman çoook çok törpüler bu serazat hallerinizi" gibisinden bakardı. Ben Altan Abi ile olan ortak anları, anıları anlatmayı bir kenara bırakayım da kitaba başlar başlamaz ilgimi çeken bazı bölümlerden tüyolar sunayım size. Bakın bakalım eskiden; "Kızlarla konuşmak", "tango çağı aşkları" ve o zamanın pop starları nasılmış, neymiş, kimlermiş?
Ben evdeyken Bir de başka konu vardı: Evlenme çağına yakın sayılan ve bir an önce evlendirilmek istenen kızların "konuştuğu biri var" diye "adının çıkması"nı, aileleri istemezdi. O şekilde "damga"lanmaları, potansiyel damat adayları için caydırıcı olabilirdi. Bizim yaşımızda ve eğitim durumumuzdakilerin "damat adayı" sayılmasına, tabii, daha epey vakit vardı. (Bir istisna hariç. Onu birazdan anlatacağım.) Kızlar için durum değişikti. Onların liseyi bitirir bitirmez, hatta bitirmeden önce evlenmeleri, mümkündü. Tabii, bunu her aile istemezdi ama, kimse yadırgamazdı. Yani, biz "damat adayı" değildik, ama bizim "konuşabileceğimiz" çağdaki kızlar "gelin adayı" sayılırdı. Dolayısıyla etraflarında, ailelerin oluşturduğu "aman, adı çıkmasın" kaygısının sonucu olan bir denetim çemberi vardı. Sadece genç kız ailelerinin değil, erkek ailelerinin de... Onlar da kendilerini, komşu kızlarını "korumak"la görevli sayarlardı.
Tangodan bugünlere Evet, kızlarla "konuşmak" mümkündü. Ama bunun karanlıkta değil, aydınlıkta olması istenirdi. "Aydınlıkta" -yani göz önündeki bir yerde- onlarla sadece konuşmak değil "dans" etmek de mümkündü. Hatta dans etmek genel bir teşvik görürdü. Akraba nişanları, düğünleri oluyordu. Onlara ailece gidiyorduk. Büyükler dans ediyordu. Benim de, en azından yakınlarımızın genç kızlarıyla dans etmem bekleniyordu. Tabii, dans etmek için birilerinin bana dansı öğretmesi gerekiyordu. Bu iş, Hamiyet Teyzem ile akrabalarımızdan Mülakat Abla'nın (Turan) üstüne kaldı. O zamanlar moda olan üç çeşit dans vardı: Tango, "fokstrot" ve vals... Düğün dernek orkestraları onları çalardı. Çarlistonun modası geçmişti.
Bazı kadınlar Kızlarla konuşmak, dans etmek, güzeldi. Fakat bir de "kadınlar" konusu vardı. Bizim mahallenin "genç erkek"lerinin asıl merakı o alandaydı. Herhalde "her mahalle"nin genç erkekleri için durum öyleydi ama, ben bizimkini biliyorum. "Konuşma"yı da, dansı da daha ileri götürmek ancak kadınlarla mümkündü. Tabii "bazı kadınlar"la... Ama o "bazı kadınlar" nereden bulunacak? Gene romanlarda, hikâyelerde, karikatürlerde rastlanan "şen dul" tipleri vardır. Dayalı döşeli dairelerde otururlar. Tanıştıktan ve biraz konuştuktan sonra size "Bizim eve gel de bir kahve iç" derler. Siz de "Peki, madem ısrar ediyorsun, gelip bir kahve içeyim" dersiniz...
Umumi evler Onlara gerçek hayatta rastlamak kolay değildi. Hele bizim gibi henüz lise öğrencisi olan gençler için hiç değildi. Çare, o merakı gidermenin yolunu, profesyonel yerlerde aramaktı. Onlar da belliydi. Biri, herkesin eşit veya eşite yakın muamele gördüğü "genelev"lerdi. Eski deyimle "umumhane"ler... Adları gibi "umum"a (herkes) açık evler... Ötekiler de şehrin belirli semtlerine gizlenmiş olan "özel ev"ler...
Yaşa Altan Abi İşte böyle başlayıp sonra siyasetin, sosyolojinin, gazete idarehanelerinin ve politika labirentlerinin içine sürükleyip götürüyor bizi Altan Abi. Araya serpiştirilmiş fotoğraf karelerinde memleketin ve ahalinin kaderine şu ya da bu şekilde hükmetmiş o kadar çok tanıdık var ki. Daha fazla büyü bozuculuğu yapmamayım da kitabın köpüğü sönmesin. Gidip alın okuyun değişimin hasını asıl o kitaptan tarayın. Bu arada unutmadan; ellerine, yüreğine, emeğine sağlık Altan abim...
|