Kendimizdeki arızaları görmüyoruz
Uzun bir süredir atv'de sabah programları yapıyorum diye çok erken yatmak zorundayım. Geçen gece telefonumu açık unutup uyuduğum için ikide bir arkadaşlarımın telefonuyla uyandım. Hani sanatçılar geç yatar mantığı var ya! Telefondan sonra da bir güzel uykum kaçtı. Böyle zamanlarda benim için tek ilaç, televizyon seyretmek tabii. Çok güzel bir filme rastladım. Aslında tam film de değildi, bir gösteriydi. İzlemeyenler mutlaka izlesin "Mavi Yakalılar..." Amerika'nın dört tane en ünlü talk şovcusu... Mesela bizdeki Cem Yılmaz, Yılmaz Erdoğan, Ata Demirer, Beyaz gibi şovmenler bir gösteri yapıyorlardı. Ama dördü de birbirinden fırlama... Ve dördü aynı sahneyi paylaşıyorlardı. Anlattıkları her şey kendi hayatları, eşleri, çocukları, kayınvalideleri, arkadaşları ile ilgiliydi. Sahnede birbirlerinden isteklerde de bulunuyorlardı "Hadi sen şimdi falanca hikayeni anlat" diye... İçlerinden birisi ablasının hikayesini anlattı ve ben gecenin bir yarısı müthiş etkilendim bu hikayeden. Ertesi gün arkadaşlarıma anlattım... Kesmedi, koşa koşa sabah programımda da anlattım. Kime anlattıysam herkes katıla katıla güldü. Ama benim için komik oluşundan daha çok, acıklı bir durum vardı. Neyse, önce hikayeyi anlatayım size adamın ağzından: "Efendim, benim yüzünün her yerinde benleri olan bir ablam var ve buna çok üzülüyor. Ben de geçen gün onu biraz eğlendirmek için bit pazarına gezmeye götürdüm. Ona bir şeyler alayım, mutlu olsun diye dolaşırken bir adama rastladık. Adamın bacakları yoktu. Bacakları yok ve çizme satıyordu. Aynı zamanda kolları ve bir kulağı da yoktu. Çok etkilendim; ablama 'gördün mü bak dua et, adam nasıl hayata bağlı, nasıl neşeli. Sense benlerini dert ediyorsun' dedim. 'Haklısın şükretmeliyim' dedi ablam. İşimiz bitti; geri dönerken aynı bacaksız adamın önünden geçtik. Adam dönüp yanındaki arkadaşının kulağına fısıldadı, 'ulan kadının benlerini gördün mü?' diye..." Bu bana hemen kendi yaşadığım bir hikayeyi hatırlattı. Bir arkadaşımın ablası bazı harfleri söyleyemiyordu. Yaşı 45. Hiç evlenmemiş, kimseleri beğenmiyordu. En son gelen görücüleri de geri çevirmiş, ailesiyle kavga ediyordu; 'Size ne! Onunla evlenmektente evde kalıyım' diye. 'Nesini beğenmedin bu adamın' diye sordum. 'Ayol dömedin mi adam ne bitim tonuşuyodu' dedi. Ne çok yapıyoruz böyle şeyleri... Kendimizde olan arızaların hiçbirini farketmiyoruz, karşımızdakinin de en ufak bir hatasını kocaman yapıyoruz. Ya da gözümüzde büyütüyoruz. Keşke insanların dışarıdan kendilerini görebilecekleri bir gözleri olabilseydi diye düşünüyorum zaman zaman. Hani 'ben çok objektif bir insanımdır' cümlesini sık sık kullanıyoruz ya... Keşke bu kelimeyi söylediğimiz sıklıkta kendimize de uyarlayabilseydik. O zaman insanın sevmediği ya da hoşlanmadığı kimse olmazdı herhalde. Tabii ki ben bunları söylerken ya da yazarken böyle çok bilmiş, eğitici-öğretici bir edaya bürünmek istemiyorum. Aksine bu duygu beni çok rahatsız eder. İnşallah yanlış anlaşılmıyorumdur... Ben sadece kendi duygularımı, düşüncelerimi; bir olay karşısında hissettiklerimi; anlattığım olayları 4-5 cepheden görmeye çalışıyorum ve bunu da sizlerle paylaşıyorum. Bu hafta maillerimden bazılarını yayınlayacağımı ve cevaplayacağımı söylemiştim. Ama çarşambaya kaldı.
|