AB'nin şeytan üçgeninde kaybolmasak iyi
AB raporunun şüphesiz en önemli ve en olumlu cümlesi "Komisyon, Türkiye'nin gerekli siyasi kriterleri yerine getirdiğini düşünerek üyelik müzakerelerinin başlatılmasını önerir" cümlesi. Bu cümlenin ardından müzakereleri başlatmak için bütün gözler 17 Aralık'taki AB Konseyi'ne ve aradaki sürece çevrili olacak. Müzakerelerle Türkiye'nin AB yolunda ilerlemesi başlayacak. Böyle bir süreç de, ekonomiyi ve piyasaları genelde olumlu etkileyecek. Zaten yüksek olan büyüme hızı yılın son çeyreğinde daha da ivme kazanacak ve ekonomide performans açısından 2004 muhtemelen geçen yıldan daha parlak geçecek.
Zorlu bir süreç Ancak raporun bu cümlesi dışında tümüne bakınca ve uzun vadede yol açacağı etkileri değerlendirince, daha farklı sonuçlara ulaşabiliriz. AB Komisyonu Raporu'nun belirttiği gibi, "Türkiye'nin katılımı hem AB hem de Türkiye için zorlu olacak." Rapor bunun ayrıntılarını ortaya koyuyor. Görüşmelerin sonunda da üyelik vaadi yok zaten. İlk günün heyecanı ve karmaşasının ardından raporu daha sağlıklı değerlendirme durumuna geldik. Raporu okudukça ve değiştirilen müzakere yöntemlerini dikkate alınca Günter Verheugen'in belirttiği gibi, "Türkiye'nin bu raporu hazmetmesi zor" olacak. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da, önceki günkü "Rapor genelde dengeli" değerlendirmesinin ardından dün "Önümüzde çok zorlu bir süreç var" dedi.
Şeytan üçgeni Raporun Güneydoğu, Kürtler, Aleviler, azınlıklar, demokrasi ve insan hakları ile ilgili siyasi belirlemeleri ve askıya alma şartı bir yana, ekonomiye ve müzakere sürecine yönelik önemli saptamalarını şöyle belirledik: 1-Raporda şüphesiz en önemli olumsuzluk, ilk kez bir aday ülkeye "müzakereler başlar ama üyelik garanti değil" denmesi. Görüşmelerin ucunun açık olduğunun belirtilmesi, Türkiye'nin üyeliği konusundaki belirsizliklerin sürmesi ve üyelik sürecinden elde edeceği yararların azalması anlamına geliyor. 2-Müzakere sürecinin Türkiye için yeniden düzenlenmesi ve çok daha zorlu bir aşamaya getirilmesi, birinci olumsuzluk kadar önemli. Öncelikle sektör müzakeresinin başlaması bütün yasal düzenlemelerin yapılmasından sonra başlayacak. Müzakerelerin bitirilmesi ise uygulamaya geçirilmesi halinde mümkün olabilecek. Her bir sektör müzakeresi 27 üyeli olacak ve AB hükümetlerinin oybirliğini gerektirecek. Bu anlamda Kıbrıs Rum Kesimi'nin de onayı lazım. Türkiye'nin önündeki zorluğa bakın. Bir sektör müzakeresi bitmeden yeni bir sektör müzakeresine başlanmayacak. Her sektör için yeni şeyler istenebilecek. Toplam 31 alanda görüşme yapılacağı dikkate alınırsa, bu yöntem hem çok çetin ve karmaşık hem de zaman alıcı bir süreç. 3-Türkiye'den göç ve yüksek işsizlik oranı Türkiye'nin AB yolunda en önemli engellerinden biri olmaya aday. Raporda yine Türkiye'ye ilk kez olmak üzere emeğin serbest dolaşımına kalıcı kısıtlama koyulması söz konusu. Rapor, "AB emek piyasasının ciddi zararlar görmesini engellemek için uzun geçiş dönemleri ve kalıcı bir koruma şartı düşünülebilir" diyor. Yüksek işsizlik, yüksek doğurganlık ülkenin yapısal sorunu. Türkiye'nin AB'yi istemesinin en önemli nedeni de bu zaten. Avrupa'da serbestçe, vizesiz dolaşım hakkını elde etmek. Bu hakkın kalıcı şekilde kısıtlanması halinde AB'ye girmenin Türkler için fazla bir anlamı kalmaz.
Referandum tehlikesi Raporda "Türkiye ile müzakere görüşmelerine evet" deniliyor ama korkulan her şey de rapora konulmuş. Buna karşılık beklenmeyen, olumlu bir surpriz yok. Üstelik müzakere sürecinin en az 10 yıl alacağı, hatta daha uzayacağı anlaşılıyor. Sonunda üye olacağımız da belli değil. Raporun bu olumsuzlukları ve Türkiye-AB ilişkilerindeki belirsizlikleri gidermemesi bir yana, Fransa'nın ortaya attığı referandum tehlikesi de var. Bu daha önce ve diğer adaylar için de söz konusuydu. Türkiye için özel konulmuş bir engel değil. Ama tam üyelik yolunda önüne çıkartılabilecek en önemli engellerden biri olmaya aday. AB'nin şeytan üçgeninde kaybolmazsak bile böyle bir engelle karşılaşma tehlikesi var. Amma uzun, ince, engebeli bir yolmuş.
Sonuç "Kazandığınız her şey için bir şey kaybedersiniz" Emerson
|