| |
Ahlak ve siyaset
Bir süredir Türkiye'deki Fransız okullarının öğretmenleri keyifsiz. Sınıfa girerken ayakları geri geri gidiyor. Galatasaray Lisesi'nde öyle, Tevfik Fikret'te öyle, Lycee de Charles de Gaulle'de öyle, Pierre Loti, Saint-Pulcherie, Notre Dame de Sion, Saint-Joseph, Saint Michel, Saint Benoit'da öyle... Çünkü öğrencilerin, o okullardaki eğitimin temelini oluşturan Fransız ahlakı, Fransız terbiyesi, erdem, sözün önemi, ahde vefa kavramlarını hatırlatıp, "Fransız politikacıların Türkiye'ye karşı sergiledikleri tutum bu değerlerle ne ölçüde bağdaşıyor" diye sormalarından çekiniyorlar. Sorulunca da yanıt bulamıyor, yerin dibine geçiyorlar. Fransız okullarının hocaları yalnız değil. Fransız basını da onların utancını paylaşmaya başladı. Örneğin "Le Monde" gazetesi, "İktidar partisi saflarında Türkiye'nin Fransa ile çok eski akrabalığını, bugün gerçekleştirmekte olduğu demokratik devrimi hatırlatacak bir tek politikacı yok mu" diye sorup sıralıyor: "Türkiye'ye Avrupa üyeliği sözünü 1963'te Cumhurbaşkanı General de Gaulle verdi. Bir başka Cumhurbaşkanı, François Mitterrand, 1992'de Ankara ziyaretinde Türkiye'nin Avrupa'nın parçası olduğunu ilan edip 'Avrupa coğrafi ölçüler ya da kültürel önyargılarla sınırlanamaz' dedi. Mitterrand'ın bu felsefesini, yine bir başka Cumhurbaşkanı, Jacques Chirac, diplomatik eyleminin ekseni yaptı ve Türkiye'nin avukatlığını üstlendi." Gazete bugün Türkiye karşıtlarının başını çekenlerden Alain Juppe'nin "ibretlik" dönüşünü de değerlendiriyor: 1995'te Türkiye ile Gümrük Birliği'nin mimarı dönemin Dışişleri Bakanı Juppe oldu. Yunanistan'ın, Fransız sosyalistlerinin ve Avrupalı siyasilerin bir bölümünün şiddetli direnişine rağmen. Oysa o dönemdeki Türkiye, bugünkü Türkiye'den öyle uzaktı ki... Aynı Juppe şimdi çok daha demokratik, insan haklarını geliştirmiş, Kopenhag Kriterleri'ni yerine getirmiş Türkiye'ye "hayır" diyor.
Chirac'ın dürüstlük sınavı "Le Monde" bir başka yazıda bu dönüşü "Juppe'de kasaba politikacılığının, devlet adamlığına ağır basmasına" bağlıyor ve ekliyor: "Fransız siyasilerinin ezici çoğunluğu ikiyüzlü..." Ama bu ağır eleştiriler, "ezici çoğunluğun" umurunda değil. AB Komisyonu'nun "Türkiye ile müzakereler başlayabilir" kararından sonra yine ayaklandılar. Meclisin Türkiye özel gündemiyle toplanıp AB Komisyonu kararının oylanmasını istiyorlar. Amaçları, Chirac'ın üstünde baskı kurup AB liderlerinin 16-17 Aralık'taki Brüksel zirvesinde Türkiye'yle müzakerelerin başlaması kararını engellemesini sağlamak. İngiliz "Independent" gazetesi AB yolculuğumuzun ne kadar eskiye dayandığını anlatırken, "Türkiye, Ortak Pazar'a girmek için ilk başvuruyu yaptığında, müzik listelerinde Beatles, Beyaz Saray'da ise John F. Kennedy vardı" diyor. Hepsi o değil. Elysee'de (Fransız Cumhurbaşkanlığı sarayı) General de Gaulle vardı, Matignon'da (başbakanlık) ise George Pompidou. Yani adam gibi adamlar vardı. Devlet adamları vardı, "politichien"ler değil!
Not: Fransızca'da "politicien" siyasetçi demek, "chien" ise köpek. Bu sözcük oyunu bizim icadımız değil, Fransızlar çok sık kullanırlar. Chirac ve sözünün eri olmaya devam edenleri kastetmiyoruz. Asla!
|