"Sol"la muhabbet!
Belki herkesin ağız tadına layık "sol"lar değildir ama, "Sol'un fikir kaynağı Avrupa"nın solu işte. Önce, oralara yerleşmiş, itilmiş, kakılmış bizimkiler fark etmişti bu çelişkiyi. Çoğu, Türkiye ölçülerinde muhafazakar, sağcı idi; lakin, yaban elde onlara (nispeten) en insanca yaklaşım oralı solculardan geliyordu. Kızıl, kırmızı, pembe ya da yeşil; ama sol. Komünist, sosyalist, sosyal demokrat, sol birlik ya da yeşil. Biraz da liberaller. O sıralarda, burada, o cenahtan "insan hakları, işkence" ve sair eleştiriler can sıkıyordu. "Solcu" değil miydi, onlar! Türkiye'de sağcı olsalar da, sosyal hakları, yabancı hakları, işçi hakları, işsizlik hakları, vatandaşlık hakları, insan hakları, kimlik-kişilik hakları açısından, "gurbetçiler" yanlarında en çok oraların solcularını buldular. En çok onlara oy verdiler. Birkaç yüzyıllık birikimlerin, çatışmaların, revizyonların, değişimlerin, devrimlerin, yenik devrimlerin, seçimlerin içinden geçe geçe, hala "enternasyonal" bir geleneği temsil edenler. Bir sürü içten pazarlığa, önyargıya, araziye uymalara rağmen; insanı insan olarak önemseme, hak ve özgürlüklerine saygı duyma, sahip çıkma... Ayrımcılığa, dışlamacılığa, aşağılamaya karşı durma geleneği. Bir nevi, biraz daha içten bir insanlık kültürü.
*** Şu sıra, Avrupa Birliği güzergahını benimseyin, benimsemeyin, ne görüyorsunuz? Bu ülkeye ve insanlarına; diniyle, kültürüyle, nüfusuyla, yoksulluğuyla, umutlarıyla, reformlarıyla, sessiz devrimiyle, demokratikleşme gayretleriyle, bir yığın sorunuyla, "en sıcak muhabbet" nereden, kimlerden geliyor? Merkez sağ partilerimizin yıllarca yapıştığı, "muhafazakar demokrat" AKP'nin "Avrupa'da siyasi akraba" saydığı Hıristiyan Demokratlar'dan mı? AKP'nin eski-eski kökeninin, içlerinde hala varsa, 1968'li çekirdekleri, İstanbul Taksim "Kanlı Pazar"da, ABD filosunu protesto eden "kızıllar"a saldırırken... Bir Alman olarak Fransa'da "devrim rüyası" görmüş "Kızıl Danny"den. Şimdi Yeşiller Grubu adına, Türkiye'den haz etmeyen Hıristiyan Demokratlar'a parmağını sallaya sallaya, "Umarım çocuklarımız Türkiye'nin de içinde bulunduğu bir AB'de yaşar" diyen Daniel Cohn-Bendit'den. Ya da Sosyalist Grup'tan.
*** Kendi ülkesindeki Sol'u; elhak "solcular"ın da tuhaflıklarıyla, ama esas olarak... Şimdi "Avrupacı demokrat" olmuş burjuvazisinin darbelere alkış tutan elleriyle; TÜSİAD'larıyla, MESS'leriyle, Odalar Birliği'yle... Şimdi "demokrat" olmuş merkez sağcılarının, İslamcılarının "milliyetçi cephe"leriyle... Şimdi "demokratikleşen" devletinin derinlikleriyle... 141-142'lerle, idamlarla, suikastlarla, işkencelerle, üniversite temizlikleriyle, sürgünlerle, işten atmalarla kazımış bir ülke, buyurun buradan yakın, "Sol"la tanışıyor, koklaşıyor! Kendi sol kolu kopup gitmiş, Avrupa'nın sol eliyle tokalaşıyor!
*** Yavaş yavaş yüzleşme vakti de yaklaşıyor. "Nereye kadar ve ne kadar demokrat"lığın sırat köprüsü. "İnsan hakları" denene, ekonomiksosyal hakların da girip girmediğine dair turnusol kağıdı. Mesela, kaleminden "Avrupa ve demokratlık" damlayan bu sütunlarda, sendikalaşma hakkının yazılıp yazılmayacağı. Mesela, tekelleşme sevdalısı medya sermayeleriyle nasıl bir demokrasinin tahayyül edilebileceği. Soldan ve sağdan "demokratlık"ta birleşmişlerin, ne kadar demokrat olabilecekleri!
|