Bıraksınlar AB'yi işlerini adam gibi yapsınlar!
AB Komisyonu'nun olumlu kararı ile dün İstanbul'a yağan yağmur arasında nasıl bir ilişki olabilir? Saatlerce trafikte kalmış, sırılsıklam olmuş bir vatandaş iş yerine girerken öfkeyle, "Bıraksınlar AB'yi, işlerini adam gibi yapsınlar" diye bağırıyordu. "Biz kim AB'ye girmek kim. Baksanızı şu rezilliğe" diyenlerin sayısı da az değildi. Aslında anlamamız gereken şu; AB üyesi olabilmeyi başarmış ülkelerde, bu tip çağdışı manzaraların "öngörülmesi zor tabiat olayları dışında" yaşanması nerdeyse imkansız. Neden? Bu sorunun yanıtını, herkesin ağzına sakız olan müzakere sürecinde hep birlikte öğreneceğiz. Çünkü müzakere sürecinde, aklınıza gelen her konuda mevzuat ve kanunlarımızın başka bir deyişle müktesebatımızın AB'ye uyumlaştırılması ele alınacak. Müzakere edilecek konuların bazı ana başlıkları şunlar: Malların serbest dolaşımı, şirketler hukuku, tarım, balıkçılık, bilim ve araştırma, enerji, küçük ölçekli işletmeler, çevre, rekabet politikası, dış ilişkiler, maliye ve bütçe öngörüleri, ekonomik ve parasal birlik, istatistikler, sağlık, ulaştırma politikası. Müzakere sırasında, bireyleri doğrudan ilgilendiren 31 başlık altında pek çok konu masaya gelecek. AB, 120 bin sayfa tutan mevzuat ve kanunlarını uzatarak, "Virgülüne kadar uygulayın" diyecek. Bizim "hayır benim mevzuatım değişmesin" deme şansımız yok. Sadece geçiş dönemine ilişkin zaman isteyeceğiz. Örneğin çevre konusunda "AB normlarını uygulamak için şu geçiş dönemine ihtiyacımız var" diyeceğiz. Bir görüşmemizde, AB'nin binlerce sayfa tutan mevzuatını ekibi ile tek tek tarayan ve eksikliklerimizi çıkaran Prof. Dr. Ünal Tekinalp bir örnek vermişti: "İspanya AB'ye tam üye olduğunun 10'uncu gününde, Brüksel, 400 İspanyol fabrikasını kapattı. Kapatma nedeni çevreyi kirletmeleriydi. Fabrikaların tekrar açılması aylar aldı." Tekrar başa dönersek. Şehirleşme, yolların standartları, çeşmeden akan suyun sertlik derecesi, etiketlerin düzenleme biçimine kadar, bireylerin daha medeni bir ortamda yaşamasını sağlayacak bir dizi değişiklik yapmamız gerekecek. İsviçre'nin bir köyünde etiket nasıl düzenleniyorsa, Hakkari'nin köyünde de aynı standart uygulanacak. İstenen şey, AB'ye uyumlu yasalara sahip olmamız değil, AB'de uygulanan mevzuat ve kanunların bire bir Türkiye'de uygulanması. Tekinalp aynı sohbetimizde anlamamız gereken gerçeğin altını şöyle çiziyordu: "Eskiden AB'nin adı Avrupa Ortak Pazarı idi. Şimdi tek pazar oldu. Yani, 'Bu pazar hepimizin ortak kullanacağı bir pazardır' denildi. Bu nedenle engellerin kaldırılması lazımdı. Engeller sadece gümrük değil. Görünmeyen engeller var. Onların adı mevzuattır, kanundur. Bunun için tek bir hukuk yaratıldı." Tek pazar ve tek hukukun uygulandığı bir topluluğun üyesi olmanın yaratacağı fırsat ve güçlükler var. Fırsatlarımız ve zorlanacağımız alanları bilmek ve ona göre yeni baştan dizayn edilmemiz gerekecek. Belki yollarımızı, köprülerimizi Fransız müteahhit yapacak. İnşaatı ise Brüksel'de oturan Alman mühendisler denetleyecek. Belki biz de Fransa ve Almanya'nın tüm domates, süt, et ihtiyacını karşılayacağız. Avrupalı tüketiciler tanınmış Türk markalarından giyinmek için birbirleriyle yarışacak. Hem AB'nin hem Türkiye'nin işi çok zor. Onlar yarattıkları pastayı (pazar) büyüteceğimize inandıklarında sorunlar daha kolay aşılacak. Biz ise AB'ye girmek için çabalarken, hem zenginleşmenin, hem de daha medeni bir ortama geçmenin yolunu bulacağız.
|