'Büyüme bu hızda sürmez'
Türkiye'nin yüksek risk doğuran siyasi ve ekonomik yapısının son örneği AB yolunda geçen hafta cuma günü meydana gelen kaza. Bu kaza bir anda her şeyi berbat etmişken durum dün yeniden kurtarıldı. Bir haftalık şok ve endişe dönemi bitti. Mali piyasalarda fiyatlar ve dengeler bir hafta önceki seviyeye geri döndü. Reel sektörün üzerinden ağır bir yük kalktı. İstanbul Sanayi Odası (İSO) meclisinde de, sanayiciler en çok AB yolundaki iş kazasının nasıl sonuçlanacağını merak ediyordu. Neyse ki bu sorun aşıldı. Ekonomiyi, piyasaları hatta siyaseti domine eden AB beklentisi yeniden devreye girdi.
2005'i kurtaralım Meclis toplantısının ana gündemi büyümenin sürdürülebilirliğiydi. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük, "2004'ün son çeyreği iyi değerlendirilerek 2005'in kriz değil bir yatırım ve atılım yılı olması sağlanmalı. Bu bizim elimizdedir. Dikkatli, iyi yönetim ve zamanında müdahale ile 2005 de bir kazanç yılı olmalıdır" dedi.
Ekonominin riskleri Toplantının konuğu Dr. Hasan Ersel reform programlarının nihai amacının özel sektörü küresel rekabet sürecinden geçirerek yeniden yapılandırmak olduğunu belirtti. Sunumunu ekonomideki riskler üzerine kurmasına karşılık bunun iyi gelişmeler olmadığı anlamına gelmeyeceğini kaydeden Hasan Ersel'in dikkat çektiği noktaları şöyle belirledik: * Nihai yurtiçi talep yılın ilk yarısında yüzde 20.1 arttı. Bu, gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 11.8 artmasında en önemli etken. Yani biz ihracata değil iç talebe dayalı büyüyoruz. Nihai yurtiçi talebin yüzde 20 büyümesi ciddiye alınacak bir artıştır. * Bunun ekonomide yol açabileceği durumu şuna benzetebiliriz: Tansiyonu düştüğü için yere düşen bir hastayı tutup kaldırırsınız ama hemen yürütmezsiniz. Çünkü yürütürseniz tekrar düşer. Bu olasılık ciddi olarak vardır. * Yabancıların Türkiye'de 3 milyar doları mevduatta, 18 milyar doları menkul değerlerde olmak üzere toplam 21 milyar dolarlık portföy yatırımı var. Bu para korkarsa gidebilir. Giderse de hızlı gider. Bu nedenle dengeler ani ve hızlı değişebilir. * Enflasyon düşüşüne henüz ayak uyduramayan sektörler var. Bunu Merkez Bankası da belirtiyor. GSYİH zimni deflatörü yüzde 7.1 artarken tarım deflatörü yüzde 29, konut yüzde 21.7, devlet hizmetleri yüzde 16.7, inşaat yüzde 12.3 artmış. Bu sektörlerin fiyat katılıkları hala devam ediyor. * Kabul edelim ki belirsizlikler, ciddiyetsizlikler, yolsuzluklar yatırım şevkini kırıyor. Ama ekonomik ve insani nedenlerle yeni istihdam yaratmalıyız. Bugün yapılan yatırımların da ötesinde yatırım yapılmalıyız. Bu iş, daha çok finansal kaynağı gerektiriyor. Bu kaynağı nasıl bulacağız? * Ekonomideki istikrar için sadece enflasyonda istikrarı sağlamak yetmez. Finansal sistemi de büyütmek ve istikrarını sağlamak gerekir. Çünkü, Türkiye'nin en ciddi sorunu iç borç sorunudur. Türkiye'nin iç borcu, gerek stokunun büyüklüğü gerek vadesinin kısalığı ve gerekse de faizinin yüksekliği ile tehlikeli bir borçtur. İç borçta meydana gelecek bir kötüleşme ülkenin geleceğini bulanıklaştırır, kötü şeylere yol açar. Bu anlamda geçen cuma günü büyük hata yapıldı. * Cari açığı iç talebin büyümesiyle birlikte reel kurların düzeyi de büyütüyor. Ancak en büyük pay iç talepte. Kur hareketleriyle sanayi yaşayamaz. Kur şokları tehlikeli şeylerdir. * 2005'ten itibaren AB tekstil ve konfeksiyon sektöründe Çin'e karşı gümrükleri kaldıracak. Türkiye çok daha rekabetçi bir ortamda olacak. Bu tür gelişmeler de, sanayinin yeniden yapılanmasını gerektiriyor.
Görev kimin? Sayın Ersel'in belirttiklerinin olabilmesi için, hem hükümetin hem de özel sektörün üstleneceği görevler var. Yatırım ortamının iyileştirilmesi devletten gelse bile, sanayi stratejisini belirlemek ve yatırımları yapmak özel sektöre düşüyor.
Sonuç: "Başka türlü olmuyor; bir şeyi bitirdik mi hemen akmızda yeni bir şey olmalı" Goethe
|