Fezalı Türkiye
Son tartışmalar biraz asap bozucu nedenlerle başladı ve sürdü. TCK'nın geri çekilmesinin pratik siyaset açısından pek de akıllıca sayılmayacak bir adım olması, yüklediği ekonomik maliyet işe tuz biber ekti. Ancak zina etrafındaki tartışma gayet hayırlı bir işe de yaradı. Türkiye'deki derin toplumsal fay hatlarının ortaya çıkmasını sağladı. AB konusunda toplumun her kesiminde farklı nedenlerle var olan tereddütler açığa çıktı. Türkiye'de yaşayan insanların AB'yi ne ölçüde bir değerler paylaşması, ne ölçüde bir çıkar sağlama projesi olarak değerlendirdiği netleşmeye başladı. TCK'da demokrasiyle ilgili pek çok eksiğin bu bağlamda neredeyse hiç gündeme getirilmemesi de bu durumla bağlantılı. Türkiye'de yaşayanların çoğu açısından AB ekonomik anlamda pratik bir gerekliliktir. Bu birliğe katılmanın dayattığı zihniyet devrimiyle, değerlerin içselleştirilmesi en azından henüz pek kafaya takılan konular değil. Üstelik başarılmaları da kolaylıkla gerçekleşemez. Üstelik pratik nedenlerle benimsenen değişikliklerden hiç hazzetmeyenler de var ve bir yolunu bulup bu kadarlık açılımın bile önünü kesmek için fırsat kolluyorlar. Bu bakımdan Başbakan Erdoğan ve partisinin yaşadığı sıkıntı ve siyasi açıdan inanılmaz görünen hata yalnızca onlara özgü zaaflardan kaynaklanmıyor. Bu açıdan bakıldığında Cuma günü yaptığı çıkışta Başbakan'ın en çok tepki çeken sözlerinde aslında ciddi ölçüde doğruluk payı vardı. Zina meselesi gerçekten de Türkiye'nin bir iç meselesi. AB Türkiye'nin işine karışamaz anlamında değil. Bu meselede kristalleşen büyük ayrımın Türkiye'nin toplum olarak halletmesi gereken bir mesele olması açısından, zina konusu Türkiye'nin bir iç işi. O anlamda muhafazakârlık (ille de dincilikle alakalı olması şart değil) AKP'nin gizli gündemi olması ya da Türkiye'ye şeriat düzeni getirme amacı gütmesinden çok ülkenin bir gerçeği olarak ortada. Unutmamak gerekir ki 1998'e kadar zina laik olma iddiasındaki Türkiye'de suç sayılıyordu.
Olsa olsa süre uzar Olan oldu. Başbakan Erdoğan bugün Günther Verheugen'le görüşecek ve krizde olumlu ya da olumsuz bir sonlanma noktasına doğru gelinecek. İki tarafın bir uzlaşmaya varamaması durumunda ne olacağı da tabii bu bağlamda en çok merak edilen soru. Bunu da kişilerin niyetleri, siyasi akıl düzeyleri ve kısa vadeli değerlendirmelerin ötesinde anlamaya çalışmak gerekir. Geçen haftaki The Economist dergisi kapağında "Avrupa neden Türkiye'ye evet demelidir" yazısıyla çıktı. Derginin baş yazısında ve Türkiye dosyasına ayrılan üç sayfasında bu başlığın gerekçeleri açıklanırken Türkiye'ye yönelik itiraz noktaları da tek tek cevaplanıyordu. Yarattığı tüm heyecana ve zihniyet farklılığı açısından taşıdığı tüm öneme rağmen zina konusu bu yapısal unsurları ortadan kaldırmıyor. Türkiye'nin üyelik sürecinin devam etmesi, hatta Türkiye'nin üyeliği halen AB açısından büyük önem taşıyor. Özellikle eğer AB küresel bir siyasi güç olma iradesini taşıyacaksa. Yaşananlar, olsa olsa Türkiye'nin işinin güçleşmesi ve üyelik için gerektiği düşünülen sürenin uzaması anlamına gelecektir. Zira Türkiye karşıtlarının eline önemli bir koz geçmiştir. Ancak Türkiye'nin objektif kriterlere göre çok önemli bir ülke sayılışı, hata yapmayı sürdürmesinin mümkün olabileceği anlamına gelmiyor. ABD ile Tel Afer, AB ile zina konularında ipleri neredeyse koparacak kadar germenin mantığı yoktur. AKP'lilerin de çok sevdiği bir deyimle Merkez Ülke olarak kalmak o konumun gereklerini yerine getirme becerisiyle mümkündür. Eğer siz konumunuzun hakkını veremezseniz, taşıyamadığınız konumunuz sizin hakkınızdan gelebilir. O zaman da herkese yazık olur.
|