Kara gün dostluğu
Adam Birinci Dünya Harbi sonrasında bıyığı henüz yeni terlerken Amerika'ya göçen bir Polonyalı olarak daha kırkına varmadan Karun gibi zengin olmuştu. Anavatanını deli gibi seviyor, ABD'ye de derin bir minnet ve saygı besliyordu. İkinci vatanı, İkinci Dünya Savaşı'na girince hemen gönüllü oldu.. Hitler ile Stalin anavatanını paylaşmış bulunuyordu. Zaten ilk büyük savaş sırasında ailesi ve kendisi hem Almanlardan, hem de Ruslardan çok çekmişti.. Her iki milletle de vuruşmak istiyordu.. Vücutça yeterli olmadığı için bütün çabalarına rağmen doğrudan savaşçı olamadı ama binbaşı sıfatı ile cephe gerisinde hizmet verdi. Nasılsa ABD savaşı kazanacak ve vatanı Polonya da özgürlüğe kavuşacaktı.. Ne var ki kahramanımız zaferin keyfini süremeden Polonya'nın Rusya tarafından yutulduğunu gördü ve kahroldu.. Tabii ki mücadeleden vazgeçmeyecekti.. Bir yandan oteller zincirini büyütüyor, bir yandan özgür Polonya davasına katkılarda bulunuyordu. Bu iş için ABD'nin de elinden geleni yapacağına inanıyordu.. Bir gün Polonyalı bir tarih bilgini ona 'Davamız için hiç durmadan çalışma azminize hayranım; pek başarılı olamadığımız halde inancınızı hiç yitirmiyorsunuz' deyince aralarında yakıcı bir diyalog gelişiyordu: -Neden yitireyim ki? Ben her zaman Amerika'da her şeyin mümkün olacağına inanmışımdır.. -Korkarım ki şimdi harekete geçirmeye çalıştığınız bu Amerikalılar Polonya'nın Rus esaretine düşmesine sebep olan kişilerdir.. -Profesör sizi anlamıyorum.. -Siz de biliyorsunuz, Rusların Orta Avrupa'da mümkün olduğunca fazla toprak kazanması için Amerikan ordusuna ilerlememesi ve hızını kesmesi emredildi. Malum, general Patton Berlin'e Ruslardan önce girmek üzereydi. Bu talimat tabii ki Washington'dan gelmişti. Yani şu anda Polonya'nın Rus işgalinden kurtuluşu için harekete geçmesini istediğiniz insanlardan.. Zengin adam tarih bilginini hala ABD'nin masumiyeti konusunda ikna etmeye çalışıyordu ama her dakika bilmediği şeyler öğrenerek afallıyordu: -Daha beteri var dostum; savaş sonrası Ruslar ABD'den bütün Slavların kendisine iade edilmesini istedi.. Onları öldürmek veya esir almak için istiyorlardı. Sonunda Hitler'in yapamadığını onlar yaptı. Amerikan bölgesinde bulunan ve Ruslara teslim edilen kardeşim onlardan biriydi.. -Kardeşiniz bir istisnadır profesör. -Hayır.. O bir istisna değildi. Onun gibi çok insan vardı. Yüz bin, belki bir milyon insan.. Gerçek rakamı hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz sanırım.. Zengin adam bir an düşünür: -Bunları Amerikan halkı öğrenmeli. Bir komite kurup hemen faaliyete geçiyorum. -Bu sizin için bile fazla büyük bir iş. Hayır, sizi küçümsemiyorum ama dünya liderlerinin zihniyetini henüz anlamıyorsunuz. Amerika o insanları Ruslara teslim etti, çünkü bunu Stalin istedi..
*** Efendim, bu anlattığım öykü hayali.. Jeffrey Archer'ın 'Kane ve Abel' isimli romanından bir fasıl.. Peki ne kadar hayali dersiniz? Olsa olsa, vaktiyle Kürt katliamı yapan Saddam'ın ABD ve İsrail tarafından desteklenmesi kadar hayali.. Malum, İran'la savaştığı sürece Saddam Batı için çelik müttefik idi.. O arada Kürtleri doğramasında hiçbir sakınca da yoktu.. Şimdi, Kerkük'e 'Saddam zulmünden göç etmişlerdi' diyerek kitleler halinde Kürt nüfus getirip yerleştiren Barzani ve Talabani, Polonya asıllı roman kahramanı Abel'e kendi soyundan tarih bilgininin söylediği sözü bir kenara yazmalı: -Siz dünya liderlerinin zihniyetlerini anlamıyorsunuz.. Yarın ABD gittiğinde 150 milyonluk Arap kitlesi içindeki muazzam Baasçı ve köktendinci potansiyelin ne gibi insanlık facialarına yol açabileceği hiç düşünülüyor mu? O gün kendi canının derdinde olacak İsrail mi, Kürt kitleleri şu an tırmandırılan korkunç Arap hıncından kurtaracak? Kendi insanlarına kayıp verdirmede Kürt liderlerinin dengini tarihte bulmak zor. Bu konuda yazdıklarımdan ötürü beni şoven bulduğunu söyleyerek 'Evet, ABD ve İsrail ile ittifak edip son devletinizi de başınıza yıkacağız' diye tehdit sallayanlar anlamaz ama gün görmüş Kürtler iyi bilirler: Hıristiyan olmadıkları sürece Türk'ten yakın dost bulamazlar..
|