Benzerlerin çatışması
Eski diplomatlardan Bülent Nuri Esen'in Türkiye'yi iyi özetleyen bir sözü var. Esen'e göre "Türkiye, içgüdüsel dostları ve müttefikleri olmayan bir yalnız kurttur". Ülkenin dış ve güvenlik politikalarına yön verenlerin de başlangıç varsayımı budur. Batılı olmayı istemesine rağmen Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinde hep bir güvensizlik havası, hatta karşı tarafın Türkiye'nin kötülüğünü istediği inancı hakimdir. Bu nedenle elli yıllık müttefiklerin Türkiye'yi aslında bölmek istediği inancı hayli güçlüdür. Türkiye kamuoyunun da bu düsturu benimsediği anlaşılıyor. German Marshall Fund adlı kuruluş tarafından yapılan "Transatlantik Trendler 2004" başlıklı araştırmanın sonuçları bu konuda benzer bir tespitte bulunuyor. Türkiye'de yaşayanlar genelde ülkenin sorunlarını kendi başına çözmesinden yana. Yani ABD'de eleştirdiklerini kendileri için uygun buluyorlar. Barışın sağlanması için en uygun yöntemin güç kullanmak olduğunu söyleyenler Amerika'da yüzde 54, Avrupa'da yüzde 28 iken bu oran Türkiye'de yüzde 59. Buradan çıkan sonuç ise Türkiye'de kamuoyunun dış politika ve güvenlik konularındaki reflekslerinin tek taraflı hareket tarzını benimsemeye uygun oluşu. Bu bakımdan Türkiye, işbirliği esasına dayalı AB'nin reflekslerinden çok tek taraflı siyaset izleyen ABD'ye yakın. Ancak araştırmanın yapıldığı diğer 9 Avrupa ülkesinde ABD'ye duyulan yakınlık 100 üzerinden 55 çıkarken, Türkiye'de 28 çıkıyor. Türkiye kamuoyunun ABD'yi en azından şu sıralarda pek sevdiği söylenemez. 2003 yılında yapılan Pew adlı kuruluşun küresel araştırması da böyle bir sonuca varıyordu. 1999/2000 yıllarında (yani Kosova müdahalesinden sonra) ABD hakkında olumlu görüşe sahip olanlar yüzde 52 iken, 2003 Mayıs ayında bu oran yüzde 15'ti. Telafer'deki son olayların ışığında dikkat edilmesi gereken bir gösterge de Türkiye'de ABD'nin bir askeri tehdit olarak algılanması. Pew araştırmasında kamuoyunun yüzde 36'sı ABD'nin olası bir askeri tehdit oluşturmasından biraz çekiniyor, yüzde 35'i ise ciddi kaygı duyuyordu.
Yalnız kurt ve kartal Telafer'de yaşananlar ABD'nin niyetleri konusunda Türk kamuoyunda var olan kuşkuları depreştirdi. 1 Mart tezkeresinin reddi, Süleymaniye'de Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesiyle derinleşen güven bunalımı da zaten sürüyor. ABD aylardır söz verdiği halde PKK'ya karşı harekat gerçekleştirmedi. Osman Öcalan'ın Musul'daki varlığına ses çıkarmaması Ankara'da kaygı uyandırıyor. İşgal kuvvetleri Kerkük'teki demografik değişiklikler karşısında sessiz ve hareketsiz kalan, Türkmenler'i Türkiye'nin ısrarlarına rağmen pek kollamayan bir siyaset güdüyor. Tüm bunlar da ABD'nin asıl amacının bir Kürt devleti kurdurmak olduğu yönündeki yaygın kanıyı ve Amerikan düşmanlığını da körüklüyor. Bu bağlamda ABD'nin gerçekleştirdiği harekat sırasında, yaşananlarla ilgili sağlıklı haber alınamayan dönemde bazıları da yanlış bilgilendirmeyle ortalığı bulandırdı. ABD'nin Telafer'e Kürtler'i yerleştireceği haberleri yayıldı, soykırım yaşandığı iddia edildi. Bu girişimin arkasında muhtemelen Türkiye'yi sıcak bir müdahaleye sürükleyerek AB sürecini baltalama amacı vardı. Yani yalnız kurtun yalnızlığının sürmesini isteyenler de puslu havayı kullanmaya çalıştı. Irak'taki durumun vehameti giderek daha açık ortaya çıkıyor. Iraklı Kürtler'in gerçekçilikten uzak hesapları ve gelecek ay yapılacak nüfus sayımının gerginliği göz önüne alınırsa, yalnız kurt ve yalnız kartalın birbirileriyle daha iyi geçinmelerinde yarar var.
*** Okurların Roş Aşana bayramını kutlarım.
|