Brüksel'in Hyde Park'ı
Avrupa'nın orta yerinde bir insan aç sefil, tek başına ve can çekişerek ölebiliyor
Yıllar önceydi, geçtiğimiz hafta ömür boyu hapse mahkum olan sübyancı sapık Marc Dutroux ve çetesi yakalanmıştı. Belçika'da yer yerinden oynuyor, Brüksel'de 300 bin insan sokaklara dökülüp 'beyaz yürüyüş' yapıyordu. Çetenin yakalanmasının üstünden üç hafta geçti, çok iyi derecede Fransızca ve Flamanca konuşan bir tanıdığa rastladım. Birden heyecanlanarak, "Duydun mu, sübyancı çete yakalanmış, yazsana" dedi. Nereden duyduğunu sordum. Verdiği "Uğur Dündar'ın Arena'sında" cevabı beni şaşkına çevirdi. Ama haklıydı. Onlar binlerce kilometre uzakta da olsalar Türkiye'nin penceresinden dünyaya bakıp, gündemi izliyorlar. Belçika gündemini tutacak bir haber organına Belçikalı Türkler'in ihtiyacı vardı. Bu boşluğu dolduracağına inandığım www.binfikir. be haber yorum sitesine yayına başladı. Ve gri ve soğuk ve ıslak ülkede insanların yüzlerini gülümseten gelişmeler de oluyor. Brüksel'e Hyde Park kuruldu. Her şeyin özgürce söylenebildiği Londra'nın ünlü Hyde Parkı'ndan esinlenerek, Speakers Corner (serbest kürsü) bile kurulan www.binfikir.be, çok sesli, çok renkli, toplumu kucaklayan, düzeyli, hayata gülümseyen ve Belçika gündemini Türkçe izleyebileceğimiz bir site kurdu sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen arkadaşlarımız. Brüksel'in Hyde Parkı'nda sevgili dostum Fethi Gümüş'ün kaleme aldığı 'Midi istasyonu: Sefiller mezarlığı' başlıklı yazısı beni alıp başka boyutlara götürdü. Öyle ki Avrupa'nın orta yerinde, Brüksel'in göbeğinde açlıktan ve yalnızlıktan insanlar ölüyor. Hiç kimsenin kılı kıpırdamıyor. Cansız bedenleri aylar sonra bulunuyor. İşte o Sefiller Mezarlığı Avrupa'daki başkentlerin başkenti Brüksel'de bir insan aç, susuz, evsiz barksız ve kimsesiz, can çekişerek yapayalnız ölüyor.
NİSANDA ÖLMÜŞ Cesedi daha yeni bulunuyor, ama adli doktorun teşhisine göre bu kişi son nefesini nisan ayında vermiş. Yani tesadüfen oradan geçen birisi tarafından görülmese, daha nice zamandır kimse onu aramayacak, yokluğunu dahi hissetmeyecek. Hiçbirimiz bu olağanüstü yalnızlığı uzaktan yakından bilemeyiz, hayalini bile kuramayız. Artık kokmuş, kurtlanmış birkaç çürük etle bezeli kemik yığını bulunuyor. Düşünün, doktorlar cesedin kadın mı erkek mi olduğunu çözemiyorlar, cinsiyeti artık laboratuvarlarda belirlenecek. Brüksel Midi İstasyonu'nun ücra bir bodrumuna sığınarak can vermiş vatandaş. Başkent Brüksel'de, 2004 yılının haziran ayında az önce bahsettiğim cesetin yanında bir ikinci ceset daha bulunuyor. İkisi aynı anda ölmemiş, bulunan ikinci ceset "henüz" birkaç haftalık; Adı Ernest Picard, yaşı 76. Ernest "dördüncü dünya" olarak tanımlanan Belçika'daki yoksul ve evsizlere yardım eden kuruluşlar tarafından bilinen birisiydi. Tahminlere göre Ernest kimliği belirlenemeyen diğer kişiyi tanıyordu ve arkadaşı son nefesini verirken yanıbaşından ayrılmak istemedi. Galiba ne doktor ne de ambulans çağırmak aklına geldi. Belki de nasıl olsa nafile diye gerek görmedi. Dostunun ölüm köhnesinde (ölüm döşeğinde demeye dilim varmıyor) başını beklerken, 76 yaşındaki Ernest artık kendi takatı ve feri içinde yok olup eridiğini hissederek galiba kendini de ölüme bırakıverdi. Arkadaşını yalnız bırakmadığı gibi, kendi ölümünün de "en azından bir dost cesedin eşliğinde olmasını" belki de kendisine teselli bildi. Doğru ya, Ernest daha niye yaşam kavgası versin ki? Evi yok, eşi yok, soranı yok, parası yok, geleceği yok, sevgi yok, saygı yok, dünyanın anlamı yok, daha yaşamanın gerekçesi yok, yok, yok, yok da yok. Belki bir tek dostu vardı o da şimdi yok. Yanıbaşında dostunun leşi kuru tozlara karışmış, ona karşı olan duyguları atılmış çöpler gibi yerlerde sürünüyor.
|