Adli yıl törenlerle açıldı
Yargıtay Birinci Başkanvekili Mater Kaban, Yüce Divan görevinin, yargılama birliğinin bir gereği olarak, yargılanacak kişiler bakımından oluşturacağı hukuksal güvence de dikkate alınmak suretiyle Yargıtay'a verilmesinin zorunlu hale geldiğini söyledi.
Kaban, adli yıl açılış töreninde yaptığı konuşmada, Anayasa'nın bazı hükümlerinde Avrupa Birliği ölçütleri ışığında, çeşitli tarihlerde yararlı ve zorunlu değişiklikler yapıldığını anımsatarak, bununla yetinilmemesi, yöneltilen haklı eleştirileri de dikkate alan, toplumsal uzlaşmaya dayalı, hükümleri birbiriyle uyumlu yeni bir anayasa yapılmasının daha yararlı olacağına inandığını belirtti.
Anayasa'nın 140, 144 ve 159. maddelerine göre hakim ve savcıların idari görevleri yönünden, yürütme erkinin bir organı bulunan Adalet Bakanlığı'na bağlı tutulmaları ve buna bağlı diğer hükümlerin, sistem olarak yargı bağımsızlığını ve yargıç güvencesini sağlamaktan uzak olduğunu belirten Kaban, ''Ancak bu konuda ortaya çıkan bütün olumsuzlukların, yalnızca bu sisteme bağlanması da doğru değildir. Zira bağımsızlık ve güven sağlamada sistemle beraber bu tabloda yer alan kişilerin yapıları, donanımları, değer yargıları ve mesleğin gerekli kıldığı etik değerlere bağlılıklarının da rol oynadığı asla ve asla unutulmamalıdır'' dedi.
Avukat, Cumhuriyet savcısı ve yargıçların, mesleklerinin etik kurallarına uymaları, görevlerini süresi içerisinde ve doğru olarak yapmalarının yanında özel hayatlarında da düzeyli, saygın ve dengeli davranış içerisinde bulunmaları gerektiğine işaret eden Kaban, ancak bu takdirde beklenen güven ve saygının önemli ölçüde sağlanıp korunabileceğini vurguladı.
'YARGILAMA BİRLİĞİ SAĞLANMALI'' Yargıtay'ın, adli yargı açısından Anayasa'da değiştirilmesini öngördüğü hükümlere ilişkin önerilerini yetkili katlara bir taslak halinde sunduğunu anımsatan Kaban, ''Bu taslak ve gerekçeleri üzerinde önemle durulması gerektiğine inanmaktayım. Taslakta yer alan yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesine yönelik öneriler yanında yargı birliği ve Yüce Divan'ın oluşturulmasına ilişkin öneriler de ayrı bir önem taşımaktadır'' diye konuştu.
Kaban, yargılama birliğinin, güçlü yargının vazgeçilmez bir ilkesi olduğunu, bu birliğin sağlandığı ülkelerde güçlü yargıya, güçlü devlet ve bireye, güçlü demokrasiye ulaşıldığını, hukukun üstünlüğü ilkesinin yaşama geçirilebildiğini kaydetti.
Mevzuatta bu ilkeden sapmanın en önemli örneğini, Yüce Divan oluşturduğunu belirten Kaban, şöyle devam etti: ''Çağımızda ceza hukuku, diğer hukuk dallarından ayrı, hukuk kavramlarını kendi amacına göre tanımlayan özerk bir dal haline gelmiştir. Yargıtay'ın yıllardan beri baktığı davaların nitelikleri ve sayıları, Yargıtay üyelerinin yetişme biçimleri ile donanımları nazara alındığında Yüce Divan görevinin, yargılama birliğinin bir gereği olarak, yargılanacak kişiler bakımından oluşturacağı hukuksal güvence de dikkate alınmak suretiyle Yargıtay'a verilmesi zorunlu hale gelmiştir. Yargı birliğinin sağlanması bakımından yüksek mahkemelerin denkliği ilkesinden de kesinlikle ayrılınmaması, Yüksek Seçim Kurulu'nun yetkileri ve niteliği nazara alınarak anayasal konumunun yeniden değerlendirilmesi gereklidir.''
''YASALARI ÇIKARIRKEN DİKKAT EDİLMELİ'' Mater Kaban, Anayasal ve yasal düzenlemeler yapmak yetkisinin TBMM'ye ait olduğunu belirterek, ''Bu yetki kullanılırken toplumdan kaynaklanan bir gereksinim olup olmadığı değerlendirilmeli, insan hak ve özgürlüklerine saygılı hukuk devleti ilkesi gereğince adalet ve nasafete uygunluk ölçüt olarak gözetilmelidir'' diye konuştu.
Yasama erkinin son zamanlarda, yoğun bir uğraş vererek çok sayıda yasayı kabul ettiğini ifade eden Kaban, çağdaş normlara uygun yasal düzenlemelerden memnuniyet duyduğunu söyledi. Kaban, şunları kaydetti: ''Olumsuzluklara yol açan, uygulayıcıları zor duruma düşüren bazı hususlara, ayrıntılarına girmeksizin değinmeyi de zorunlu görmekteyim. Şöyle ki; suçlulara devletin atıfeti niteliğindeki, cezaların affına ilişkin yasaların, anılan niteliğe uygun bulunmayan sıklıkla çıkartılması, basında yenilerinin çıkartılacağı haberlerinin yer alması kamuoyunda haklı olarak olumsuz tepkilere neden olmaktadır. Oysa demokrasilerde alınan kararlar halkın eğilimlerini, titreşimlerini gözetmek zorundadır. Bu nedenle af, toplumsal yarar doğrultusunda başvurulan bir kurum olarak algılanmalı ve uygulanmalıdır.
Bazı yasaların yeterli bir araştırma ve inceleme yapılmadan, konuyla ilgili kurum ve kuruluşlara, uygun süreler verilip görüşleri alınmadan çıkartıldıkları görülmektedir. Bu olgunun en önemli kanıtını, bir çok yasada, çıkartılmalarından hemen sonra zorunlu nedenlerle değişikliklere gidilmesi oluşturmaktadır. Kısa bir süre sonra Meclisimizde ele alınacağı öğrenilen ve hukuki müesseseler ile yaptırımlarda temel değişiklikler öngören yeni Türk Ceza Yasa Tasarısı'nın da bu eleştiri kapsamında bulunduğunu belirtmek istiyorum.
Yine Anayasa hükümlerinde değişiklik yapılırken bu hükümleri dayanak alan yasalarda değişiklik yapılmadığı görülmekte bu durum uygulayıcıları zor durumda bırakıp, davaların uzamasına neden olmaktadır. Bu konuda son olarak yasaların yalnızca uzman hukukçular için değil, sade yurttaşlar için de olduğunu, yasaların kısa, yalın ve kolayca anlaşılabilir olması gerektiğini, herkesin aynı anlamı yüklemediği sözcükler kullanılmasının uygulamada kargaşa yaratabileceğini belirtmek istiyorum.''
YOLSUZLUKLA MÜCADELE Kaban, yolsuzlukların çoğalmasıyla Türkiye'de olduğu gibi bütün dünyada güçlü bir yargı isteğinin öne çıktığını belirtti. Yolsuzlukla mücadelede, yeni yasal düzenlemeler ile kamu hizmetlerinin basitleştirilip saydamlaştırılmasının, halkın ve sivil toplum örgütlerinin bilgi almalarının olanaklı kılınmasının yanında, bağımsız ve yansız bir yargının önemine işaret eden Kaban, ''Bu nedenle yolsuzlukla mücadelede yargının önünde hiçbir engel bırakılmamalıdır'' dedi.
''BASIN, HABERİ YORUMLA KARIŞTIRMAMALIDIR'' Bu mücadelede en önemli görevlerden birinin de basına düştüğünü belirten Kaban, şöyle devam etti: ''Basın çağdaş toplumlarda halkın gözü, kulağı ve dilidir. Bu nedenle basın özgürlüğünün güvenceye kavuşturulması ve bu durumun sürdürülmesi gerekir. Özgürlük, basının tüm güç odaklarına, hatta bizzat kendisine karşı bağımsızlık ve yansızlığını ifade eder. Basın, her konuda kamuoyunu bilgilendirip aydınlatma ve eleştiri görevini yerine getirirken haberi yalın olarak vermeli, yorumla karıştırmamalıdır. Kısaca basın, haberi üreten değil, yansıtan olmalıdır. Basın özgürlüğünün sınırlarını yazılı kurallar, meslek ilkeleri, etiği ve kişilik hakları belirler. Oysa uygulamada her zaman böyle olmadığı, bir kısım yazılı ve görsel basın tarafından kişiler hakkında, soruşturma mercilerini etkileyecek, kanıt ve vicdanlara göre karar verilmesini önleyecek derecede, kısmen veya tamamen yanlış, kişilik haklarını ağır şekilde zedeleyen yayınlar yapıldığı, en önemlisi de iddiaların kurum ve kuruluşlarla özdeşleştirilip genelleştirilerek o kurum ve kuruluş bakımından kamuoyunda onarılması güç güvensizlikler yaratıldığı görülmektedir. Bu durumun herkes gibi sağduyulu basın mensuplarınca da hoş karşılanmadığı inancındayım.''
''YARDIMCI PERSONELİN MAAŞI İYİLEŞTİRİLMELİ'' Kaban, hukuk sistemi ve yargının sorunlarının hukuk fakültelerinden başladığına işaret ederek, bu fakültelerin üstün hukuk bilgisi ve eğitimi verecek şekilde donatılması, lisan öğrenimi yaygınlaştırılıp kolaylaştırılması, meslek öncesi ve meslek içi eğitimin üst düzeye ulaştırılmasının sağlanması, Adalet Akademisi'nin üstün eğitim ve öğretim verecek duruma getirilmesi gerektiğini söyledi.
Avrupa hukukunun daha iyi takip edilmesi ve hukuki entegrasyonun daha kolay sağlanabilmesi için yeterli sayıda yargıç ve Cumhuriyet savcısına lisan öğrenme olanağı yaratılması gerektiğini belirten Kaban, yargıda yetişmiş personel açığının giderilmesi için meslek liseleri ve adalet yüksek okullarının sayısının çoğaltılması, yardımcı personelin gelir düzeyinin mutlaka insanca yaşayacak bir düzeye ulaştırılması gerektiğini kaydetti.
TERÖR Çağın, insan hak ve özgürlükleri çağı ilan edilmesine, bu üstün değerlerin çok sayıda uluslararası sözleşmeye yansıtılıp örgütler oluşturulmasına rağmen, hoyratça ezilip yok edildiklerinin üzüntüyle görüldüğünü belirten Kaban, konuşmasında metin dışına çıkarak, bunun en son örneğinin Kuzey Osetya'da yaşandığını anımsattı. Kaban, en temel insan hakkı olan yaşam hakkının, küçük çocukların elinden alındığını söyledi.
Dünya devletlerinin bu vahşeti önleyemediğini, bazen aciz bazen de kayıtsız kaldıklarını ifade eden Kaban, şunları kaydetti: ''Her türü ile terör bugün, insan hak ve özgürlükleri, toplumların huzur ve güvenlikleri bakımından başta gelen tehlike ve tehdidi oluşturduğu halde bazı devletler terörle mücadeleye daha çok kendi çıkarları doğrultusunda yaklaşmakta bu nedenle etkin bir mücadele sağlanamamaktadır. Bütün bu ölüm, gözyaşı ve acılar bize halen insan hak ve özgürlüklerinin kutsallığının yeteri kadar özümsenemediğini göstermektedir. Oysa rahmetli Sahir Erman hocanın belirttiği gibi; Haritada yerini bulmakta güçlük çektiğimiz bir ülkede, tanımadığımız, hatta mevcudiyetinden habersiz olduğumuz bir kişinin temel hak ve özgürlüğü, insanlık onuru ve haysiyeti saldırıya uğramışsa, o insan biziz. Çünkü onun kişiliğinde gerek birey olarak, gerek toplum olarak hepimizin temel hak ve özgürlüğü, hepimizin insanlık onuru çiğnenmektedir. Bu itibarladır ki, problemi hakkı çiğnenen kişiyle, ona saldıran arasındaki kişisel hesaplaşma olarak basite irca edemeyiz. Bu olayı kamusal hatta evrensel boyutta ele almadığımız takdirde, zulme seyirci kalmış oluruz. Ve sırf seyirci kalmak, sırf tavrımızı belirtmemek suretiyle zulme biz de katılmış oluruz. Bu gibi girişimlere 'dur' demek ve kolkola girerek, elele tutuşarak, küremizi çevreleyen bir kardeşlik zinciri kurmak ve halkaya savcısı, hakimi, avukatı, öğretim üyesi ve öğrencisiyle, her ırk ve milletten bütün hukukçuların katılmasını sağlamak zorundayız. Hukukun üstünlüğü ve hukuka bağlı devlet ancak bu sayede kurulur.''
KABAN'DAN GENÇ MESLEKTAŞLARA ÖĞÜTLER Kaban konuşmasının sonunda genç meslektaşlarına şöyle seslendi: ''Zor bir meslek seçtiniz. Hukuk bir bilim, hukukçuluk gerilimli bir meslek, ama ince bir sanattır. Hukuku sizler yapacaksınız. Bilim ve demokrasi değişmez referansınız olmalıdır. Hukukun onurunu, mesleğinizin, cüppe ve kürsünün saygınlığını özenle koruyun. Hiçbir ikbal, hiçbir güç, hiçbir çıkar, özgür, bağımsız, dürüst ve adil karar vermenizi engellememelidir.''
|