| |
|
|
"Din felsefesi", inançlara derinlik katar!
Zaman'da Nuriye Akman'ın Felsefe Tarihçisi Prof. Dr. Süleyman Hakkı Bolay'la cennet ve cehennem üzerinde yaptığı söyleşide, gerçekten çarpıcı bölümler vardı. Nuriye Akman sormuştu mesela: - İslam'da Allah'ı inkâr edenlerin yeri "sonsuz cehennem" diye kabul edilir. Bunun hiç esnek yorumları olmamış mı? Prof. Bolay da bu soruya şöyle cevap veriyordu: - Olmuş... Sonsuz, sonu gelmeyecek değil; bir süre yandıktan sonra cehennemden çıkacak manasında da yorumlanmış. Ben şöyle düşünüyorum: İnsanın ömrü, ortalama 60-70 sene. Bunun buluğ çağına gelene kadarki 15 senesini çıkaralım. Ortalama bir insan 50 sene şuurlu veya şuursuz inkarcılık içinde kalmış olsun, sonra cehennemde binlerce, milyonlarca sene kavrula kavrula yansın. Bu, Allah'ın adaletine ve merhametine pek uygun görünmüyor.
*** Bu söyleşiyi okurken, İslam'ın sadece siyasi tartışmalara konu olmasının yanlışlığını iyice hissettim. İnancımızın, "Din Felsefesi"ne de konu olması gerekmekte artık. Üstelik biliyoruz ki, Hıristiyanlar "Karanlık Çağ"ı yaşarken, İslam kendi Rönesans'ını yapmış ve sadece felsefede değil, tıpta, fizikte, matematikte de insanlığa yeni ufuklar açılmıştı. 8-9'uncu yüzyıllar Bağdat'ında, İslam dünyası 21'inci yüzyıldakinden daha özgür bir düşünce ve tartışma ortamı içinde değil miydi? Bugün ise insan yapısı altyapı eksikliklerinden kaynaklanan kazaları bile "Allah'tan" diye yorumlayabilenlerin olduğu bir toplumdayız. Göz göre göre gelen başarısızlıkları "Allah böyle istedi" diye, kadermiş gibi karşılayanlar yok mu aramızda? Felsefe tarihi ve İslam felsefesi üstüne çok sayıda eser sahibi olan Prof. Dr . Süleyman Hakkı Bolay, insan iradesini yok sayan bu tür tutumları şöyle yorumluyor: - İnsanın evrende belki bir atom kadar yeri var. İnsan, kendi iradesiyle, tabiat güçlerine hâkim olmaya çalışmıştır. Medeniyetler kurmuş, barajlar yapıyor, uydular fırlatıyor. Diğer varlıkların hiçbiri yapmamış bunları. Burada insanı tamamen âtıl vaziyette, rüzgârın önündeki yaprak gibi düşünmek, insanda manâ bırakmaz. Nuriye Akman soruyor: - Manâ dediğiniz şey Allah'a teslim olabilmektir. Bu beni pasif değil, daha aktif, daha bilinçli yapar. Ve Prof. Bolay cevap veriyor bu soruya: - O zaman hürriyetimin manâsı kalmayacak. Ben hür olarak elimi kaldırdım, falan yere gittim, şu kitabı yazdım diyemeyeceğim; birisi her gün bana fısıldayıp, bugün şunu yapacaksın derse... Evet... "İnanç Özgürlüğü" tabii ki temel hak ve hürriyetlerin ayrılmaz parçasıdır. Ama aynı şekilde "İnananların Özgürlüğü" meselesi de vardır bunun içinde. Allah'ın insanlara verdiği akıl, mantık, özgür düşünebilmek, her şeyi tartışabilmek gibi nimetleri yok sayıp, papağan gibi aynı şeyleri tekrarlamak, yeniyi, ileri olanı, evrensel doğruyu aramaktan kaçınmak, ne inanç dünyasına, ne siyasete, ne de diğer alanlara yakışıyor.
|