|
|
Anlatılanları masal sanmayın
80 öncesi döneme yetişemeyen genç nesil, "Çemberimde Gül Oya" dizisinde anlatılanlara inanamıyor
Her zaman söylerim. Türkiye'de belgesel hazırlamak, dönem filmleri ve dizileri çekmek çok zordur diye... Birincisi; arşiv geleneğimiz yoktur. Bilgi ve belgeleri saklamayız. İkincisi; dönem filmleri prodüksiyon ister. Biz genellikle "günü kurtaracak, az maliyetli, masa üstü yapımları" tercih ederiz. İşte bu nedenle Kanal D'de yayınlanacak ve 1970'li yılların Türkiye'sinden kesitleri ekrana taşıyacak "Çemberimde Gül Oya"yı büyük bir merakla bekliyordum. Dizinin ilk bölümü geçen hafta yayınlandı. İlke olarak, dizileri sadece ilk bölümleriyle değerlendirmekten özenle kaçınırım. Ama "Çemberimde Gül Oya" daha ilk bölümünden gönlümü fethetti. Kim bilir belki de o yılları "tüm dehşetiyle, heyecanıyla, sıkıntısıyla ve kimi zaman da kardelen gibi uç veren minicik güzellikleriyle" yaşayanlardan olduğum içindir.
TEBRİKLER ÇAĞAN Çağan Irmak genç nesil yönetmenler arasında bana göre en başarılı olanlardan biri. "Asmalı Konak" ta olduğu gibi yine "masalsı" anlatımıyla diziye ruh katmış. Yapımcı Tomris Giritlioğlu da daha önce imza attığı pek çok başarılı yapımla yetinmeyip, "Çemberimde Gül Oya"ya daha bir özenmiş. Selda Alkor ve Kenan Bal'ın ustalığından söz etmeye ise zaten gerek yok... Dedim ya, "dönem filmi" yapmak zordur. Gözlerim hep arka planda bir kusur, hata, ya da tarihle uyuşmayan bir detay aradı. Ama yoktu... Her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü. Renault TL model otomobilin içinde kartuş teyp vardı. Kartuş teyp... Meğer teknoloji bize eskiyi ne çabuk da unutturmuş. Birden ekranda beliriveren kare biçiminde yassı, "Melek" sakızı da öyle... Arabada "Boney M" çalıyor. Kız, sevgilisiyle buluşmak için telefonda annesine yalan söylüyor: "Beyoğlu'na Konvoy diye bir film gelmiş. Ona gideceğiz..." Konvoy, Kris Kristofferson... Yeşil parkalar, omuzları deriden, önü fermuarlı, daracık triko hırkalar... Dizi değil, sanki zaman tüneli...
YEŞİL PARKANIN ANLAMI Okula giderken sadece yeşil parka giydiğim için yerlerde süründürüldüğüm yıllarıma geri döndüm. O zaman "aşk" en büyük tabuydu. El ele yürüyen sevgililer "davaya ihanetin simgesi" ve "lümpenliğin abidesi" idi. Bugün bir örgüt yöneticisinin gazete röportajında "O kızla bir süre ilişkilendim" dediği gibi... "İlişkilenmek"... Aşkın, sevginin ismini bile telaffuz etmeyi "suç sayan" bir zihniyetin sokaklara egemen olduğu yıllar... Sıkı solcuların pek çoğu şimdi reklam sektörünün milyarder patronları arasında. "En güzel aşk temalı reklamı hangimiz çekeceğiz" diye yarışıyorlar. Heyhat! "Çemberimde Gül Oya" günde 30 kişinin teröre kurban gittiği, saat 21.00'den sonra adı konulmamış bir sokağa çıkma yasağının uygulandığı, aşkın "infaz nedeni" sayıldığı o günlerde tomurcuklanan bir sevginin ekseninde "o günleri" bu günlerin gençlerine anlatıyor. Anlatılanlar size masal gibi gelebilir çocuklar. Ama değildi. İnanmazsanız, anne-babanıza sorun...
|