| |
|
|
Bakan Güçlü'nün çok 'güçlü' olması gerek
Tarım Bakanlığı yıllarca 'durumu değiştirmeme bakanlığı' olarak çalışmış. Koca teşkilat ruhunu yitirmiş. Akılcı işler yapmaya çalışan Bakan Güçlü'nün çok işi var.
Basın danışmanı Hasan Erbay, şoförü Metin bey ve ben, Trabzon kıyılarında bir iki gelip gittikten sonra Akyazı beldesinin yolunu bulduk. Trabzon'un Karadeniz'e hakim tepelerine doğru tırmanmaya başladık. Tarım ve Köyişleri Bakanı Sami Güçlü uzun zamandır Türkiye'yi gezip duruyordu. Bu gezinin Trabzon ayağına beni de davet etmişti. Geceyi de Tanrının insanlığa cömert bir armağanı sayılan Uzungöl'de geçirecektik. Biz Akyazı beldesine tırmanırken Bakan Güçlü de Giresun'dan gelmekteydi. Konuşmacılara ayrılan masa tam kahvenin önüne oturtulmuştu. Yağmur ihtimaline karşı serilen naylonun altına sandalyeler sıralanmıştı. Köylüler, amatör siyasetçiler, parti örgütü yerlerini almıştı. Çaylar sürekli gelip gidiyordu. Bakanın bu tür toplantılarda muhakkak köy kadınlarını da görmeyi arzu ettiği öğrenilince, cami hoparlöründen bir duyuru yapıldı. Biraz sonra kalabalığa kadınlar da katıldı. Bakanın gelmesi gecikir gibi olunca ben Akyazı beldesini gezmeye çıktım. Beni görür görmez temel derdini, "on milyar gelir, kırk beş milyar gider, on bir trilyon borç" cümlesiyle özetleyen Belediye Başkanı'nın çağırdığı arabayla tepeleri dolaşmaya koyuldum. Buralarda bir avuç tarlanın bir servet ettiğini de o sırada öğrendim. Örneğin, bir profesör, üstüne ev yapacağı bir araziyi yüz milyara almıştı. Trabzon'u Milattan Önce Yedinci Yüzyılda Miletoslu denizciler bir koloni olarak kurmuş. Kentin dağlardan kıyıya doğru masayı andıran setler halinde indiğini gören Miletoslular buraya "masa" anlamına "trabeza" demişler. Trabzon ismi oradan gelme imiş. Akyazı'nın toprak zenginliğine bakıp olağanüstü manzarasını seyrederken bir Miletosluları andım.
KÖYLÜ DEVLET MEMURU MU? Sami Güçlü, normalde hiçbir köylünün kolayca ulaşamayacağı, Ankara'da kapısında saatlerce bekleyeceği üst düzey bürokratları köylünün ayağına getiriyordu. Böylece Ankara bürokrasisi köylü ile direk bir ilişki içine giriyor, ayrıca bu toplantıların yapıldığı kentlerin yerel tarım bürokrasisini de yakından denetliyebiliyordu. Toplantı başlayınca, Türk tarımının gerçek yüzü ortaya çıktı. Köylü kendini "devlet memuru" olarak kabul etmeye devam etmekle kalmıyor, bundan taviz vermeye de yanaşmıyordu. Eğer bir yatırım yapılacaksa bunu devlet yapmalı, getirisini ise köylü almalıydı. Köyişleri Bakanı Akyazı Beldesi'ne bir trilyonluk yatırım önermiş ama köylüler bunun yüz elli milyarını vermek istemediği için girişim akamete uğramıştı. Ama öte yandan hayat da dayatmaya başlamıştı... Çay, fındık, tütün eskisi gibi kazançlı değildi... Kotalar koyuluyor, destekler azalıyordu... Akyazı beldesindeki yeni ürün çeşitlemesi bunun sonucuydu... Kivi, çilek gibi yeni aranışlar bu dayatmadan filizlenmekteydi... Köylüler hayata devlet memuru zihniyetiyle yaklaştıkça yaşamın zorlaşacağını, devletin kaynaklarının tükendiğini, yeryüzünün başka bir yönde seyrettiğini hissediyor ama bu gerçeği bilinçli bir şekilde kabullenmiyordu...
RUHUNU YİTİRMİŞ Türkiye de rejim köylülük üzerinde yükselir. Osmanlı'da küçük köylülük bir yanda, Saray diğer yanda imiş. Cumhuriyette de durum değişmemiş. Küçük köylülük bir yanda kalmış, Saray'ın yerini askeri kesimin ağırlıklı olduğu bürokrasi almış. Tarım Bakanlığı, "durumu değiştirmeme bakanlığı" olarak çalışmış bence. Güncel işlerde akılcılığı oturtmaya çalışan Bakan Sami Güçlü'yü dinlerken bu tespitimde fazla yanılmadığım kanaatine vardım. Güçlü, çoktan kotarılmış olması gereken çalışmalar için Tarım Bakanlığı'nı sarsalamaya çalışıyordu... Sezinlediğim kadarıyla koca teşkilat "böyle gelmiş, böyle gider" anlayışıyla ruhunu yitirmiş, atıl ve tembel bir yapıya dönmüştü. Belki de bu gerçek nedeniyle "Tarım Gönüllüleri Projesi" hayata konmuştu. Akyazı beldesinde olduğu gibi pırıl pırıl genç tarımcıları köylerde çalışır buluyordunuz... Türkiye'de bin yirmi üç tarım uzmanı köylerde profesyonel olarak hizmet veriyordu. Bu, heyecanını yitirmiş olan yerleşik bürokrasiye gençlik aşısı gibi birşeydi... Köylüler ile haşır neşir olan genç bir kitle, eprimiş bir anlayışa karşı yeni bir heyecan rüzgarı estirme çabası içindeydi... Tabii yerel ve yerleşik bürokrasi onlara destek miydi köstek mi, onu bilmiyorum.
|