| |
Dumlupınar Kriterleri
Küçük Asya'nın kalbinden doğan ve fraklı yağmacılara alayla gülerek 'Benim inisiyatifim ve onayım dışında alınan kararlar sadece kağıt parçasıdır' diyen kişiden başka hiç kimse artık Türkiye'nin geleceğine inanmak istemiyordu. Büyük güçlükler altında insanüstü başarılar elde eden, halkına en zor anında tanrı tarafından gönderilen bu insanın adı Mustafa Kemal Paşa'dır." Avrupa'da "Türkler'e 'Yallah, Asya'ya dönüş zamanınız geldi' diyeceğimiz günlere ulaştık" şenliklerinin yapıldığı, bu amaçla dayatılmış Sevr Antlaşması'nın Anadolu'ya çıkarılan ordularla hayata geçirildiği dönemde, yukarıdaki cümleler 29 Mayıs 1921'de Alman "Münchener Neueste Nachrichten" gazetesinde yayınlandı. Gazetenin o koşullarda kehanet görülen saptamalarının aslında müthiş bir ileri görüşlülüğün ürünü olduğunu anlamak için 15 ay yetti. Ertesi yıl 26 Ağustos'ta başlayıp 30 Ağustos'ta sona eren Başkomutanlık Meydan Savaşı ile Türkiye, boynundaki idam hükmünü yırttı. Ancak Büyük Taarruz'u "Türk halkına özgürlüğün, bağımsızlığın kapılarını açtı" diye özetlemek tarihe ihanet olur. Çünkü o savaş, dünya siyasal haritasını alt-üst edecek ulusal kurtuluş mücadelelerinin yolunu aydınlatan meşale oldu. Çünkü o savaş, ulusal egemenliğe dayalı laik cumhuriyeti gerçekleştirme ve bugün AB üyeliği diye özetleyiverdiğimiz çağdaş uygarlığı yakalama yolculuğunun kader virajını oluşturdu. Esir halkların ilhamı Sözü Atatürk'e bırakalım. Büyük zaferden 2 yıl sonra, 30 Ağustos 1924'te Dumlupınar'da "Şehit Asker" anıtının açılışında yaptığı konuşmada şöyle diyordu: "Milli tarihimiz çok parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk milletinin burada kazandığı zafer kadar kesin sonuç alıcı ve yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir yön verecek kadar etkili meydan savaşı hatırlamıyorum." Atatürk 30 Ağustos zaferinin, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde Asya ve Afrika'daki zincirleme bağımsızlık mücadelelerinin tetikleyicisi olacağını duyuruyordu. Dedikleri aynen çıktı. Atatürk yine o konuşmasında savaş alanlarında kazanılan başarılar ekonomik zaferlerle tamamlanmadıkça, bağımsızlığın korunamayacağı uyarısında bulunuyor ve ekliyordu: "Hiçbir uygar ülke yoktur ki, ordusundan önce ekonomisini düşünmesin. Ülkenin ve bağımsızlığının savunması için gerekli tüm güçler ve araçlar ekonomik gelişmeyle sağlanabilir." O uyarıların gereği yapılsaydı, bugün IMF reçetelerine muhtaç olur muyduk? AB'ye götüren zafer Atatürk'ün olağanüstü öngörüsünü yansıtan o konuşmadan bir bölüm daha verelim: "Efendiler; artık vatan imar istiyor, zenginlik ve refah istiyor. Bilim ve yetenek, yüksek uygarlık, özgür düşünce ve özgür kafalar istiyor. Milletimizin hedefi tam anlamıyla uygar toplum olmaktır. Uygarlık yolunda başarı, yenilenmeye bağlıdır." Ata'nın Dumlupınar'da saydığı kriterlere bağlı kalıp "Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür" bir toplum yaratsaydık, bugün Kopenhag Kriterleri için çırpınır mıydık Ve güncelliğini bugün bile koruyan o tarihi konuşmadan son alıntı: " Gençler! Eğitiminiz ve donanımınızla insanlık erdeminin, vatan sevgisinin, düşünce özgürlüğünün en değerli örneği olacaksınız. Ey yükselen yeni kuşak! Cumhuriyeti biz kurduk, siz yüceltecek ve devam ettireceksiniz." Atatürk'ün konuşmasını şu kritik günlerde AB'nin 25 başkentinde dağıtmalı. Atatürk ve Atatürkçülük, aşılması mı, yoksa ulaşılması mı gereken değerler bütünü; görsünler...
|