| |
|
|
Anadolu'nun Maradonası
BJK'nin eski teknik direktörü Lucescu, "Bizim Sergen, Brezilyalı Alex'ten daha iyi bir futbolcudur" demiş. Hocanın bu yargısına hem katılırım, hem katılmam. Katılırım çünkü... Her bakımdan formunun zirvesindeki bir Sergen, Alex'ten iyidir. Çünkü bu Sergen, Alex'in yaptığı her şeyi yapar: Rakip defansı allak bullak eden çalımlar, ileri fırlayan oyuncuya atılan milimetrik ara paslar, muhteşem frikikler, etkili kornerler... Aynı Sergen ayrıca, Alex'in hemen hemen hiç yapmadığı şeyleri de yapar: Takıma 'liderlik' etmek ve top rakipteyken savunmaya yardım etmek gibi...
*** AMA... Lucescu'nun fikrine katılmamı engelleyen çok önemli bir "ama" var: Sergen'in oyunu sürekli değildir. Yukarıda saydıklarımızı bir maç, iki maç yapar... Sonra da yatar. O müthiş becerisini ancak 10 karşılaşmanın birinde gösterir. Alex ise sürekliliği olan bir oyuncu. 10 maçın 8'inde Alex aynı Alex'tir. Belki biraz iyi, biraz kötü... Tamam; formsuz olduğunda güzel çalımlar atamayabilir. Şutları avuta gidebilir. Ama yine de Alex'in ölüsü dahi adrese teslim birkaç pas verecektir. Eğer Sergen kendine iyi bakan, haylazlık etmeyen, sadece futbolu düşünen bir oyuncu olsaydı... Belki de, Hagi'ye "Karpatlar'ın Maradonası" dendiği gibi, şimdi Sergen'e "Anadolu'nun Maradonası" diyecektik. Tabii sadece biz değil, tüm dünya onu böyle anacaktı. Ancak Sergen'in karakteri buna izin vermedi. Yazık oldu. Dolayısıyla Lucescu, 'ideal' Sergen ile 'ideal' Alex'i karşılaştırarak bu yargıya varıyor. 'Gerçekçi' açıdan baktığında ise Lucescu da Alex'i tercih edecektir. Kapınızın önünde hangisinin durmasını istersiniz: Ne zaman çalışacağı belli olmayan bir Ferrari mi; yoksa hiç yolda bırakmayan bir BMW mi?
|