Furların diyarındaki cehennem
Samantha Power, Cehennemden Bir Sorun: Soykırım Çağında Amerikan Dış Politikası (A Problem from Hell: American Foreign Policy in the Age of Genocide) adlı kitabında ABD'nin soykırım türü facialar karşısında başlarda hep sessiz kaldığını anlatır. Bunun belki de tek istisnası Kosovalı Arnavutlar'ı kurtarmaya yönelik harekattır. Bu durumda ABD'nin Sudan hükümetini uyarması ve Darfur'daki büyük temizliğe son verilmesi için baskı yapması istisnai sayılabilecek bir durum. Ancak Irak savaşı ve ardından gelen işgal sırasındaki tutumu nedeniyle ABD yönetimi doğru bir şey yaptığında da artık inandırıcı bulunmuyor. Bu ilginin arkasında mutlaka petrol veya başka çıkarların korunmasına yönelik bir refleks aranıyor. Hal böyle olunca da yaşanan facianın asıl sorumluları, suç ortakları, katliamın sona erdirilmesine engel teşkil edenler yakayı sıyırıyor. Sudan, Afrika'nın pek çok etnik ve dini grubun bir arada yaşadığı, en verimli topraklara sahip ülkesi. Son yirmi yıldır iç savaşla kavrulmuş bir diyar. Ülkeyi 1989'dan beri Ömer el-Beşir'in başında olduğu bir cunta yönetiyor. 2001 yılına kadar ülkenin güçlü adamı radikal İslamcı düşünür Hasan el-Turabi idi. Turabi'nin, Sudan'ı İslamileştirme politikaları 2001'de hapse atılmasından sonra arka plana itildi. Beşir yönetimi, şu sıralarda Arap milliyetçiliği daha ağır basan bir siyaset uyguluyor. Darfur'da yaşananlar da bu siyasetin bir parçası. Çeteler dehşet saçıyor Darfur kelime anlamı olarak Furların diyarı demek. Bölge, Nil nehrine uzak, ekolojik dengesi fena halde bozulmuş, ekonomik açıdan feci durumda. Yaşanmakta olan şiddetin arka planında da hükümetin Araplaştırma politikaları kadar kısıtlı kaynak paylaşımının yarattığı ortam da var. Kuzey ile Güney arasındaki iç savaş, ABD'nin zorlamasıyla bitince kendi haklarını aramak isteyen Darfurlular da başkaldırmış. Sudan'daki rejim, bu hak talebine dehşetli bir sertlikle yanıt verdi. Kendi örgütlediği Cancavid adı verilen çeteler tecavüzlerle, katliamlarla ortalığa dehşet saçıyor. Her gün bin kişinin öldürüldüğü ya da öldüğü tahmin ediliyor. Yüzbinlerce insan evini barkını terk etmiş durumda, çevre ülkelerdeki kamplara sığınmaya çalışıyor. Etnik çatışmanın ötesinde Her ne kadar yaşananlarda ana hatlarıyla Arap milliyetçisi bir rejimin Afrikalı, ancak Müslüman olan gruplara yönelik bir soykırımı izlenimi varsa da, olay biraz daha karmaşık. Darfur'daki durum yalnızca Araplar'ın Afrikalılar'a karşı gerçekleştirdiği bir katliam gibi algılanamaz. Darfurlu bazı Araplar, başkaldıranlarla birlikte savaşırken, bölge Arapları'nın çoğunun Cancavid'e karşı olduğu görülüyor. Benzer şekilde Arap olmayan bazı gruplar da hükümete destek veriyor. Bu nedenlerle Darfur'daki durum bir etnik çatışmanın ötesine de gidiyor. İsyan yıllardır süren diktatörlüğe, dışlanmaya, toprak soygununa ve Hartum'daki muktedirlerin iktidar anlayışlarına karşı bir başkaldırı. Bu insanlık dramı yaşanırken, Sudan'ın üyesi olduğu Arap Birliği hiçbir şey yokmuş gibi davranabiliyor. Başka konularda insan hakları avukatı kesilen necip Arap basınında birkaç yürekli yazar dışında bu rezaletle ilgili pek bir yorum yok. Irak krizi sırasında ABD'ye kafa tutan Fransa (Ruanda'ya soykırım sırasında silah satan ülke) ve Çin, kendi petrol şirketlerinin çıkarlarını gözeterek BM müdahalesini engelliyor. Sudan'a silah satan Rusya da aynı işi yapıyor. Bu durumda da tüm yük cılız Afrika Birli- ği'nin omuzlarında kalıyor. Gözü iktidar hırsı ve etnik milliyetçilikle dönmüş bir rejimin elinden zavallı insanların kurtarılamamasının ve- bali ise diğer aktörlerin üzerindedir.
|