Savaş bursu
Bir süredir Atlantik'in öte yakasındayız. Yaklaşık üç yıldır, dünyada ve bölgemizde yaşanan "cehennem"in ateşinin yakıldığı yerdeyiz yani... İkiz Kuleler'in ve Pentagon'un yakınlarında.... İşimiz gözlem yapmak. Bu savaşa dair politik, askeri, ideolojik bağlamda belki de söylenmemiş tek bir sözün kalmadığının farkındayız. Geriye kalan sokağı ve sokaktaki insanı gözlemek... Karşılıklı yaşanan "insani" trajedilere; bir pencere de "karşı cephe"den açmak... Bu pencereyi açarken sanal bir "operasyon" yapıyoruz. Gelişmiş ülkenin geniş ve ışıklı bulvarlarında dolaşan, "başıboş ve başıhoş yirmi yaş gençleri"ni, ekranlarda gördüğünüz o "cüceyi devleştiren" manevra elbiselerini de giydirip Bağdat sokaklarına ışınlıyoruz... "İşgalin tam teçhizat bekçileri" bunlar mı gerçekten? Ya da kim bunlar? Artık haksızlığı "kongre raporları"yla onaylanan bir savaşın neferleri kimler? Neden bilmedikleri bir şehrin sokaklarında, tanımadıkları bir ülkenin insanlarıyla "boğaz boğaza" geliyorlar. Neden ve nasıl? Yanıtını bir gazete haberiyle, bir belgesel film veriyor. Washington Post'un özel haberine göre; Çavuş Deforest Talbert, yirmiiki yaşında... Birlikte yaşadığı kız arkadaşı Frances; üç haftalık olan oğlunun da annesi... Gerisini genç kız anlatıyor: Bir gün önce internet aracılığıyla saatlerce konuştuk. Bir an önce eve dönmek istiyordu. Bir gün sonra evin kapısı çaldı. Üniformalı bir subay, Talbert'in Irak'ın Baladruc kentinde devriye gezerken patlayan bomba sonucu öldüğünü haber verdi... Oğlunun annesi gibi Talbert de siyah bir Amerikalı. Alexandria sokaklarında öksüz ve isyanlarla büyümüş... İnanılmaz bir mücadeleyle aşmış zorlukları... "Sokak"lardan "üniversite"ye ulaşmış... Bursla "iletişim" okuyormuş. Bursu veren "askeri" bir kuruluş... Ve cepheye çağırmışlar savaş patlayınca... "Savaş" aklının ucundan geçmemişti diyor kız arkadaşı... "Herşey okul masraflarını ve bebeğimizin giderlerini karşılamak içindi... Bizim için sadece bir işti askerlik!" Ve ekliyor: "Politik görüşü yoktu... Hatta yurtseverliği bile öne çıkmazdı!" Çavuş Talbert'in "özel öyküsü"nü, belgesel bir film "genel"liyor: "Fahrenheit 9/11'de Michael Moore; ABD'de işsizlik oranının yüzde 17"lere ulaştığını ve ABD ordusunun asker ihtiyacını; bu yüzde "17"nin içinden sağladığını anlatıyor... İki çarpıcı sahneyle: Moore; kongre üyelerinden sadece birinin yakınının askerde olduğunu keşfediyor. Ve kongre önünde kamerasıyla kongre üyelerinin peşine düşüyor... Soruyor: "Çocuğunuzu askere kaydettirmek istiyoruz. Adı nedir?" Görüntüde çil yavrusu gibi kaçışan senatörler... Ve ikinci sahne: İşsizliğin yoğun olduğu Amerikan varoşlarında; resmen "asker avı"na çıkan resmi görevliler... Hedefleri daha çok da siyah gençler... "Askere gider miydiniz? Adınız nedir?" Ve... Kaçışan yok... Deftere kaydedilen isimler... Ve... Perde... Bakalım Kasım seçimlerindeki "son perde" nasıl açılacak?
|