|
 |
|
 |
 |
Hayat onu, o da hayatı çok sevdi
|
|
Semiha Berksoy, 30'larda Gazi'ye arya söyler ve kaçar. Yıllar sonra, "Çok yakışıklıydı, keşke keyiflendirseydim onu..." der. 30'ların sonunda o Nazım'a, Nazım da ona gönül koymuştur. Hatta Nazım, onun için şair İlhami Bekir'i nakavt eder.
Hiç sahnede izlemedim, hiç görmedim, hiç tanışmadım... Yılları biyografik çalışmalar arasında boğulmuş bir meslek adamı olarak, Semiha Berksoy'u dinlememek benim için ne büyük eksiklik, ne büyük aptallık ve dahi muhteşem bir öyküden mahrum kalmaktır; anladığım kadarıyla... Roman gibi bir hayatı ıskalamak... Ama ister tembellik deyin, ister kısmet, öyle oldu işte... Kendimi protesto ediyorum!.. Ama ruhuna birkaç satır, uğruna da bir çift söz etmek de çok istiyorum... Sahiden de devrine ve ülkemize göre rengarenk, ışıl ışıl, görkemli bir hayatı vardı Semiha Berksoy'un. İşte belgeler, kayıtlar, fotolar ortada... 94 yıllık ömründe çok gün gördü, çok insan tanıdı, çok aşk yaşadı, çok alkış aldı, çok memleket gezdi, yediği içtiği hep onun oldu. hülasa güngörmüş bir kadındı, kelimenin tam anlamıyla hayat onu çok sevdi, o da hayatı.
12'SİNDE SAHNEDEYDİ Beyler, beyefendiler, sevgili dostlar... Abartı, iddia değil, gerçekten söz ediyorum. Zordur Osmanlı'nın son yıllarında, Cumhuriyet'in ilk zamanlarında 'terennüm' etmek, yani şarkı söylemek, yani dans etmek, bir kadın olarak. İşte Afife Jale örneği ortada. Sahneye ilk çıkan profesyonel olarak, ne çok zorluk çektiğini, ne büyük acılar yaşadığını herkes bilir, filmler anlatır. İşte Semiha Berksoy da daha 14'ündeyken, hatta 12'si, 13'ündeyken, 1920'lerde profesyonel olmasa da, amatör olarak sahnelerdedir. "Birinci Savaş" yorgunu -ama şair- ve terkedilmişlik hüsranı içinde acılara boğulan -ama ressam- bir annenin kızıdır Semiha Berksoy. Ancak çok erken, daha çocuk yaştayken annesiz, babasız kalır. Fakat der ki, "Annemden resmi, babamdan şiiri, yani kelimeyle uçmayı öğrendim. Cemal Reşit Rey'den müzikal yolculuğu, üstüne üstlük Muhsin Ertuğrul'dan da sahnede, sinemada rol yapmayı, rol kapmayı öğrendim. Avni Dilligil'den de çok kalabalık sahnelerde kalmayı."
GAZİ'YLE KARŞILAŞMA Az biraz şans, ama çokca da yetenek galiba. Ülkemizin ilk soprana sanatçısı Semiha Berksoy ve sesi öyle güzel, öyle sopranodur ki... Mustafa Kemal kurmaylarından tez bir haber gelir! - Ankara'ya geliyorsun!.. Gider Ankara'ya Semiha Berksoy. Köşk'e çıkar. 30'lu yıllar... Mustafa Kemal'in karşısında, Madam Butterfly'ı söyler. Ve Gazi çok mutlu olur, heyecanlanır, ayağa kalkıp alkışlar. Ancak, Gazi'nin önünde bir şeyler söylemek önemlidir; heyecandır zaten. İşte bu heyecandandır ki, aryasını, yorumunu bitirdikten sonra apar topar kaybolur aradan, Köşk'ten ayrılır. Ve yıllar sonra der ki; "Çok yakışıklıydı. Keşke kaçacağıma keyiflendirseydim onu..." Sadece Mustafa Kemal'e değil, birkaç zaman sonra Milli Şef'liğinin doruklarındaki İsmet Paşa'nın karşısında da aryalar söyler, sesini haykırır Semiha Berksoy... Yine alkış alır. Gün gördüğü gibi, günü de hiç boş geçmez Semiha Berksoy'un. Bir gün, Muhsin Ertuğrul gelir, Türk sinemasının ilk filminde oynatır. Gün gelir Cemal Reşit Rey'le sahnededir. Bir başka gün gelir Darülbedai'de, halkevleri sahnelerinde, yani tiyatrodadır. Ama hep sahnede, hep sahnededir. Ve bir gün gelir İstanbul'un belki de birkaç gece kulübünden biri olan (30'lu yılların sonu), Tepebaşı Gazinosu'ndadır. Orada da Fransız şansonları, İtalyan şarkıları yani moda melodileri ile orkestra önündedir. Sıkı izleyicileri arasında da Nazım Hikmet vardır. Ve o yıllar ki, Nazım ona, o da Nazım'a gönül koymuştur. Hülasa, bir tutku vardır... Zaten Nazım'la Çankırı Cezaevi'nin koridorlarında sarılacak, yan yana duracaktır defalarca. Bu yüzdendir ki, yıllarca polis gözetiminde olacak, "Komünist fişlemeye ve takibata uğrayacaktır." Ama, Nazım'ın Tepebaşı Gazinosu'na, yani Semiha Berksoy'u dinlemeye gittiği sırada, karşısına bir adam çıkar Şişhane sokaklarında... Şair İlhami Bekir'dir o. İlhami Bekir'le Nazım, yol ortasında yumruklaşırlar Semiha Berksoy için. Ben daha çok sevdim, sen daha az seviyorsun diye... Nazım nakavt eder İlhami Bekir'i. Sonraki yıllarda İlhami Bekir, "Nazım sevdiğim kadını elimden aldı. Ama canı sağolsun" diyecektir. Berksoy, daha sonra ressam Fikret Mualla ve daha pekçok adamla da sevda yolculuğu yapacaktır. 72 yılında sahneden resmen emekli olan Berksoy, artık gayrıresmidir hep... 70'inde de, 80'inde de, 90'ında da. Çünkü hayat onun için hiç durağan değildir. Zaten, kızı Zeliha Berksoy onun için "Böyle bir anıyı taşımak Kaşıkçı Elması'nı taşımak gibidir" diyecektir. Semiha Hanım, ömrünün son yıllarında, son söz olarak şunları söyleyecektir: "İnsanı yaşatan ruhdur. Bende, büyük aşklar ve büyük tutkular oldu. Bu yüzden hiç hayattan kopmadım, hiç mağlup olmadım. Çünkü öyle yaratıldım."
SEN BİZİ MUTLU ETTİN... Ömrünün son yıllarında çılgınlığı ile anılacak olan Berksoy, erotik pozlar da verdi çekinmeden... 90'ında dört duvar arasında, dört ay kaldı, 90 yılını anlatmak için; en çıplak haliyle. Resimlerini de es geçmemek gerekiyor. Kimi resminde çocuk ve melekti, kiminde de şeytan.. Yakınları der ki, "Melekliği hiçbir karşılık beklemeden sevmesindendi. Şeytanlığı ise, sevdiklerini sanatı ve sahne için bırakıp gitmesindendi." O şimdi gözyüzünde... Ve ben son söz olarak diyorum ki; Sahnede, sinemada, tiyatroda, bir çivi çakan dahi cennete gitmelidir. Hem de melek olarak... Semiha Hanım, sen 80 yıl boyunca kalabalıkları mutlu ettin, alkış aldın, heyecan kattın, Tanrı da seni mutlu etsin!.. Gökyüzünde, gökyüzünde...
|
|
|
|
|
 |
|
 |
|