|
|
|
|
|
|
İşte şampiyonların 24 saati
Geçtiğimiz yıl dünya çapında başarılara imza atan Filenin Sultanları, yoğun bir kamp döneminin ortasında kapılarını ilk kez Aktüel Pazar için açtı. Grand Prix Turnuvası öncesinde hayli zorlu bir kamp gününü oyuncularla birlikte geçirdik.
Onlar geçtiğimiz yazın en çok konuşulan isimleriydi. Elde ettikleri başarılar ülkenin her yerinde dillere dolandı. Avrupa Şampiyonası'nda ikinci, Dünya Şampiyonası'nda yedinci oldular. Oysa kimse bu başarıların ardındaki zorlu çalışma koşullarını bilmiyor. Günlerce her konuda fedakarlık yapıp; ne ailelerini, ne de arkadaşlarını görmeden kamp yapıyorlar. A Milli Bayan Voleybol Takımı, şimdilerde dünya çapında çok prestijli bir turnuva olan Grand Prix'e hazırlanıyor. Biz de bu kampın bir gününe konuk olduk ve onların çalışma tempolarını izledik. Filenin Sultanları benim gibi pek çok kişinin yataktan kalmaya hazırlandığı saatlerde, çoktan kalkmış hatta antrenmana başlamış oluyor.
Geçtiğimiz yıl olduğu gibi Dedeman Oteli'nde kalan milli takımla günümüz sabah 8.30'da kahvaltıyla başladı. Yarım saat kadar süren hafif ama doyurucu bir öğünün ardından, antrenman hazırlıkları için odalarına çıktılar. Kısa bir süre içinde kendilerini Terakki Vakfı Spor Tesisleri'ne götürmek üzere 9.30'da kalkacak olan otobüse binmek için hazırlardı. Kısa otobüs yolculuğu süresince her biri, belki yorgun olduklarından, belki de şimdiden yorulmamak için kendi köşesine çekilmişti. Günün ilk antrenmanı 10.00 civarlarında spor salonundaki ısınmayla başladı. Daha sonra fizik kondisyon çalışmasına geçildi.
14 gündür kampta olan milli takım, bugüne kadar dayanıklılığı sağlamak için ağırlık çalışmasına yoğunluk veriyordu. Yine bugün teknik antrenmanlara başlayacaklardı. Çünkü teknik direktör Reşat Yazıcıoğulları'na göre, oyuncular 21-26 Eylül arasında Ankara'da yapılacak olan turnuvaya eğer fizik olarak hazır olmazlarsa, bu durumdan psikolojik olarak etkilenebiliyorlar. "Oyuncu kendini ne kadar güçlü hissederse, maç psikolojisine o kadar kolay adapte oluyor. Bazı sakatlarımız var. Natalia'nın omuz sakatlığı bazı belirsizlikler yaratıyor. Ama o tam bir profesyonel. Tahminim 20 Eylül günü sahada olacaktır. Sakatlıklar dereceleri etkileyebilir ama Türk milli takımının oyun anlayışı, agresifliği, dayanışması hiçbir zaman için kırılmaz. Çıkar oynarız demek çözüm değil. Bu mağlubiyeti kabullenmenin gizli şekli."
KAPTAN KARAR VERİYOR Saatler 12.00'a yaklaşırken otele geri dönen takım, duş alıp üstünü değiştirdikten sonra 12.30'da öğlen yemeği için hazırdı. Her ne kadar incecik olsalar da, son derece doyurucu şeyler yediler. Zaten takımda yemek saatlerinden, ne yeneceğine kadar her şeye kaptan Özlem Özçelik karar veriyor. Her biri akşam yürüyüşe çıkarken veya bir yere giderken Özçelik'e haber veriyor. "Artık ben onlara bir şey söylemiyorum. Çünkü onlar yapmaları gereken şeyleri biliyorlar. Ekstra bir şey olduğunda bana soruyorlar. Çok sistemliyiz, aynı zamanda çok iyi arkadaşız da. Bazı akşamlar birimizin odasında toplanıp, saatlerce sohbet ederiz." diyor Milli Takımın kaptanı. Öğlen yemeğinden sonra sıra dinlenmeye geliyor. Bu süreyi herkes, kendini bir sonraki antrenmana hazırlamak için dinlenmeye ayırıyor. Çoğunluğu uyurken, bir kısmı da kitap okuyor veya televizyon izliyor. Günün ikinci antrenmanı ise 17.00'da yine Terakki Vakfı Spor Tesisleri'nde başlıyor. Topla yapılan bu antrenman teknik konular ağırlıklı oluyor. İki saatlik çalışmanın ardından otele geri dönüş yapan takımla, tekrar akşam yemeğinde buluşuyoruz. Yemek boyunca son derece eğlenceli halleri dikkat çekiyor. Çünkü bu yoğun tempo içinde sağladıkları arkadaşlık da çok güçlü. Kaptan Özlem, ilişkilerini şöyle anlatıyor: "Ara verip tekrar geldiğimizde birbirimizi ne kadar özlediğimizi fark ediyoruz. Çok uyumlu bir takım olduğumuz için her ortamda her şekilde eğlenebiliyoruz." Boş zamanlarınızda, örneğin akşam yemeklerinden sonra ne yaparsınız diye sorduğumuzda, çoğunluğu "Boş zamanımız yok ki!" cevabını veriyor. Aysun Özbek'e göre, tek yaptıkları antrenman yapmak, yemek yemek ve uyumak. Bu arada yemek en büyük eğlenceleri. Hemen hepsi yemek yemeyi çok seviyor. "Akşamları yemekten sonra bazen yürüyüşe çıkıyoruz. Yürüyünce acıkıyoruz ve tekrar birşeyler yiyoruz." diyor Özbek. Bir diğer eğlenceleri de televizyon dizileri. Özellikle dizilerin arttığı kış aylarında, hepsi yemeğini yiyip televizyon başına geçme telaşında oluyor. Kimi zaman sinemaya ve tiyatroya da gidiyorlar. Örneğin geçtiğimiz hafta hep beraber Cem Yılmaz'ın gösterisine gitmişler. Bu derece sistemli bir hayat, beraberinde birçok zorluğu da getiriyor. Takım üyeleri arasında pek çok evli de var. Ama hepsi bu durumun aile ilişkilerinde sıkıntı yaratmadığını söylüyor. Bunda bazılarının eşlerinin sporcu olmasının da etkisi var. Ev ve kamp olmak üzere iki hayatının olduğunu söyleyen Mesude Kuyan eşiyle ilişkilerini şöyle anlatıyor: "Benim eşim de sporcu. Bu nedenle beni daha iyi anlıyor. Akşam eve gittiğim zamanlarda yorgun olduğumu biliyor. Bu nedenle beni herhangi bir şey için zorlamıyor. Yardımcı bile oluyor." Takımda çocuğu olan bir kişi de var. Bahar Urcu, üç yaşındaki küçük oğlunu çok özlese de, ondan ayrı kalmaya alıştığını söylüyor. "Onunla birlikte olduğum zaman güzel vakit geçiriyoruz. Ben de her çalışan anne gibiyim. Zaten yapım gereği evde oturabilecek biri değilim. Mutlu bir anne, iyi bir annedir. Ben de işimi yaptığım zaman mutluyum. Çınar büyüyor ve artık beni anlamaya başlıyor. Yine de ayrı kalmak çok zor. Eve her döndüğümde çok farklı olabiliyor." Tüm bu sıkıntıların karşısında onları en çok destekleyen isim tabii ki antrenör Reşat Yazıcıoğulları. Oyuncularla kurduğu diyaloglarda, okuduğu kitaplardan bazı alıntılar yapıyor. Bunların arasında bir cümle var ki, sloganları olmuş durumda: "Fedakarlığın tatlı zaferi, başarısızlığın acı tadından çok daha lezzetlidir."
Ece Koçal
|
|
|
|
|
|
|
|
|