|
|
|
|
Bir kalbim olduğunu Kenya'da hissettim
İlk ocak ayında gitmişti Kenya'nın en ücra köşelerinden biri olan Masai Mara'ya. En sıcak ve kurak ayda değil tek yağmur damlasının, bulutların bile izine rastlanmayan ocakta. Ama o köye girdikten iki gün sonra başladı yağmurlar ve aylarca hiç dinmedi... İşte bu yüzden Nasha adını taktılar bu nereden, niye geldiğini bilmedikleri yabancı kadına. Nasha, yağmur yani bereket getiren kadın... Yaşamını 9 yıldır Kenya'da Masai Mara kabilesinde sürdüren Filiz Taşel yalnızca kendi yüreğinin sesini dinleyenlerden biri. Onun macerası bundan tam 9 yıl önce o sıralarda yaşadığı Amerika'daki arkadaşlarıyla katıldığı bir safari sırasında başladı. Daha Kenya'ya indiği ilk anda geleneksel yaşamlarını bugün bile sürdüren kabilesine Masai Mara'ya aşık oldu ve sadece iki bavul, iki köpekle bu köye yerleşti. Geride 20 yaşındaki kızını ve ailesini bırakan Taşel, bu 9 yıl içinde onları da görmemeyi göze aldı. Çünkü artık o Masai Mara'nın yanı sıra Kenya'nın en ücra köşesinde yaşayan ve yardıma ihtiyacı olan her çocuğun annesi olmuştu. Amerika'da jakuzili, havuzlu ultra lüks evden Masai Mara'da kerpiçten yapılmış bir kulübeye geçen Taşel'in Hollywood filmlerini aratmayacak hayat hikayesi inanılır gibi değil.
HAYALLERİ GERÇEKLEŞTİ Hollanda'da tiyatro, Amerika'da bilgisayar dizaynı okuyan Taşel'in hayatta hep iki hayali olmuş. Biri hayvanlarla yaşamak diğeri insanlar için bir şeyler yapmak. Zaten bu hayvan merakı onu safari yapmaya yönlendirmiş; "Amerika'da yaşarken arkadaşlarımla safariye gitmeye karar verdik. Ve Kenya'yı tercih ettik. Sırf gezmeyi seviyorum ve eğlence olsun diye gittim. Ancak bu ülkeye indiğim andan itibaren hayatımda bir şeylerin olacağını sezdim. Gezip dolaşırken en eski kabilelerden biri olan Masai Mara'yı gördüğümde artık burada yaşamak istediğime karar verdim. Oysa o güne kadar ne Kenya hakkında bir fikrim vardı ne de Maasailer hakkında kitap okumuştum. Safariyi bitirip döndükten sonra işle bağlantımı kestim ve Maasailer'in yaşadığı köye geldim.Yanımda sadece sevgi dolu kalbim vardı.'' Amerika'daki rahat yaşamını bırakıp ilkel bir kabilede yaşamak için ise hiç tereddüt etmemiş; "Amerika'da çok güzel bir hayatım vardı. Boston'dan Kaliforniya'ya taşınmıştım. Erkek kardeşimle jakuzili, havuzlu bir evde yaşıyordum. Kalple düşünmeyen, akılla düşünen bir insandım. 1995 yılında Kenya'ya ayak bastığımda kalbimin varlığını anladım.'' İlk gittiği günlerde ne yabancılık çekmiş ne de hiç bilmediği bir kültürün insanlarına şaşkınlıkla bakmış. Sanki yıllar sonra evine dönmüş kadar rahat hissetmiş kendini. Dilini bilmediği insanlarla nasıl anlaştığını ise şöyle anlatıyor; "Gözlerimizle..." İlk 3-4 yıl sıtmadan tifoya kadar her türlü hastalığı geçirmiş. Bütün bu yaşadıkları onu yıldırmak şöyle dursun aksine onlara yardım etmeye itmiş. Ancak parayla ilgili hesabını iyi yapamadığı için ilk ayın sonunda parasız kalmış. Ölmemek için inek kanı içtiği günler olmuş. Filiz Taşel, zamanla kalbinin sesini dinlemeye başlamış. Önce babasız çocukları okutup evlere yemek yardımı yapmış. Sonra da sakat çocukları ameliyat ettirmiş. Nairobi'de yaşamak yerine köyde yaşamını sürdüren Taşel; "Ormanda akşam saat 8'den sonra dışarı çıkamazsın. Her tarafta vahşi hayvanlar var. Çitalar falan kapının önünde durur, ama korkuyla yaşayamazsınız. O yüzden dışarı çıkıyorum. Bunlar size hikaye gibi geliyor. Mesela evim boğa yılanları yüzünden delik deşiktir. Geçenlerde bir tanesi yatağımın üzerinde derisini değiştirdi.'' Bunalıp dönmeyi düşündüğü anlar olmamış değil. Yine de gitmeye karar verdiği an tekrar kalmaya karar vermiş; "Onların bana çok ihtiyacı vardı ama benim onlara insanlığımı ortaya çıkarmak için daha çok ihtiyacım vardı. O zamanlar her sabah intiharı düşünüyordum. Çünkü param yoktu ama çocuklar okula gidiyordu. Yiyecek yardımı yaptığım insanlara 'param bitti' nasıl derim. Başladığımı sonuna kadar götürmem lazım. "Onlar için bir hastane yapmak istiyorum. Bir insan hayat şartlarından dolayı şerefsiz yaşayabilir, ama şerefli ölmeli."
Bir günü nasıl geçiyor? Saat hiç kullanmam, takvim kavramı hiç yoktur. En mutlu olduğumuz zamanlar yemek olduğu zaman. Sabahları çok erken kalkıyorum. Tek zevkim sabah kahvaltısı gibi bir şey olmadığı için bulabilirsem bir kahve içmek. Zaten en yakın market gibi şey 100 kilometre uzakta. O yüzden insanlar temel ihtiyaçlarını karşılayabilsinler diye küçük bir bakkal dükkanı açtım ve köylülere hediye ettim. Şimdi oradan alışveriş yapabiliyorlar. Sonra köpekleri gezdiriyorum. Öğlen 11 ile 16 arası tam bir cehennem sıcağı olduğu için kimse kulübesinden çıkmaz. O saatten sonra çıkıp hastaları geziyorum. Tedavi olması gereken çocukları çıkıp buluyorum.
Dilek Sancılı
|
|
|
|
|
|
|
|
|