Değişimci istikrar
Birbiriyle ilişkisi kaçınılmaz olan kavramlar var. Modernlikle gelenek, merkezle çevre bunlardan ilk akla gelenleri. Bu kavramların hem birbiriyle zıtlaşan, hem de birbirini tamamlayan yönleri var. Bu nedenle birini anlamlandırmak için diğerine başvurmak zorunludur. Değişim ve istikrar kavramları arasındaki ilişki de böyle. Biri diğerinin zıttı olarak kullanılagelse de, bu kavramların işaret ettiği dinamikler arasında temel bağlar var. Fakat bu kavramları birbirinden kopararak ele alma kolaycılığı çok yaygın. Bu kavramların işaret ettiği dinamikleri siyasette, kültürde, gündelik yaşamda ve uluslararası ilişkilerde ayrı ayrı ele almak, hatta zıt pozisyonlar olarak değerlendirmek çoğu iktidar arayışının işine gelen bir şey. Bu kavramların özellikle siyasette birbirinden koparılarak ele alınması, siyasal oluşumlar açısından ciddi seviye kayıplarının ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Sadece istikrara vurgu yaparak değişimi dışlamak; zamanı donduran, toplumları tarih dışına düşüren, enerji kaybına yola açan sonuçlar meydana getirmektedir. Değişimle çatışan bir istikrar anlayışı toplumu içine kapatmakta, dünya ile iletişimini kesmekte ve gerçekle bağı kopmuş bir toplumsal yaşamın ortaya çıkmasına yol açmaktadır. İstikrar adına, siyaset; katı, donuk ve zamanın ruhunu algılamaktan uzak bir faaliyet alanı haline getirilmektedir. Toplumun önünü açması gereken siyaset, toplumu dünya gerçeklerinden ve zamanın gerçek ritminden koparan bir işlev üretmektedir. Bunun karşısında ise istikrar zeminlerini önemsemeyen bir değişim vurgusu vardır. Değişimi bir masa başı çalışması gibi algılamanın sonucudur bu. Toplumun ancak süreklilik içinde akarak bir yerlere ulaşabileceğini görmeyen bakış açısının ürünüdür. Değişim adına toplumsal sürekliliğin zedelenmesine sebep olan sonuçların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Kayıt defteri ve pusulası olmayan bir geminin sadece denize açılmak adına yelken açmasına benzemektedir. Böyle bir değişim çabasının toplumu ilerletmek yerine yarı yerde dolaştırmaktan başka işlevi yoktur. Bu dinamiklere dikkat edilmeyen toplumlarda istikrar ve değişim birbirinin zıttı gibi algılandığından, bu iki dinamikten yola çıkarak sinerji üretme ve toplam faydayı artırma yeteneği gelişmemektedir. İstikrar adına değişimin dışlandığı yerlerde, her krizde, demokrasiden ve özgürlüklerden geri adım atılması sözkonusu olmaktadır. Değişim adına istikrarı zedeleyen yaklaşımlara dayanıldığı zaman da, değişimin yönü ve rotası olmamaktadır. Bu da değişimi organik bir süreç olmaktan çıkarmakta ve toplumsal mühendislik faaliyetine dönüştürmektedir.
*** Sağlıklı bir toplumsal yapıda istikrar adına değişim dışlanmaz, değişim adına da istikrar zeminleri zedelenmez. Kuşkusuz bu istikrar ve değişimin otoriter bir mantıkla ele alınması ve tek bir potada eritilmesi anlamına gelmemelidir. İstikrar ve değişim dinamiklerinin özerklikleri korunarak, etkileşim içinde bir sentez üretmeleridir doğru olan. Türkiye, istikrar ve değişimi zıt olarak algıladığı zamanlarda, çok ileri şeyler yapan ama bunları iki adım sonra heba eden bir ülke görüntüsü vermiştir. İstikrar ve değişimin, geçmişte yeni sağ politikalar tarafından kaba bir piyasacılık ve ekonomizm içinde eritilerek özgüllüklerin yok edildiği dönemlerde, bazı açılımlar yapılmış ama bunun hukuk ve kültür alanında ağır tahribatları olmuştur. İstikrar ve değişimin bir bütünün tamamlayıcıları olarak ele alındığı son zamanlarda ise, ortaya çıkan sinerji her alanda açıkça görülmektedir. Kendi yerli değerleri ile evrensel değerler arasında doğru sentezler kurabilen ve Batı ile Doğu'ya mesajlar verebilen, G-8'den İKÖ coğrafyasına kadar uzanan strateji okyanusunda etkin bir Türkiye dinamiği tüm gücüyle görünürleşmektedir. Ekonomide, siyasette, kültürde ve uluslararası ilişkilerde, en temel kaynak değişimci istikrar anlayışıdır... İstikrarın yarattığı derinlikle, değişimin dinamizmi biraraya geldiği zaman, Türkiye'nin etki gücü artmakta ve değer üretme ritmi yükselmektedir...
|