kapat
   
SABAH Gazetesi
 
  » Yazarlar
    Günün İçinden
    Ekonomi
    Gündem
    Siyaset
    Dünya
    Spor
    Hava Durumu
    Sarı Sayfalar
    Ana Sayfa
    Dosyalar
    Arşiv
    Euro 2004
    Günaydın
    Televizyon
    Astroloji
    Magazin
    Sağlık
    Cumartesi
    Aktüel Pazar
    Otomobil
    Sinema
    Çizerler
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Omer Lutfi Mete @ SABAH
 

İstifa ve istifade

Feci kaza ile ilgili söylenmedik söz kalmadığı halde tartışma hala akılcılık temelinde değil de ağırlıklı olarak hissi ve sufli hesapçılık üstünde yürüyor.
Şu dakika itibariyle kazanın 'ittire-kaktıra hızlandırmak' yüzünden mi çıktığı, yoksa daha önce bu güzergahta vuku bulan facialara benzer sebeplerden mi kaynaklandığı kesinlik kazanmış değil.. Belki bu husus kıyamete kadar da belirsiz veya tartışmalı kalabilecektir.
-Nasıl olur; bilime güvenmiyor musun?
Bilime güveniyorum da bizdeki bilim kültürüne ve bilim adamlığı ahlakına -aziz istisnalar önünde daima saygıyla eğilen biri olarak- hiç güven duymuyorum.
Tıpkı, 'her şeye rağmen ille de siyaset' diyen biri olarak bizdeki siyaset kültürüne ve siyaset adamlığı ahlakına hiçbir şekilde güvenmediğim gibi..

***

Kazadan önce 'hızlandırılmış tren'e karşı çıkarak 'ben ve yakınlarım asla bu araca binmeyeceğiz' diyen değerli bilim adamımızın kaale alınmayışı, sadece YÖK'ün üniversiteleri sıfır itibar düzeyine getirdiğini belgelemekle kalmıyor; aynı zamanda medyamızın ve siyaset dünyamızın duyarsızlığını ölçmeyi sağlıyor.
Çok kuvvetle muhtemeldir ki bu hocamız bilimsel olarak yüzde yüz haklı bir çıkışta bulunmuştur ama üniversitelerimizi hala rehin tutmaya devam eden ideolojik şartlanmışlıklar yüzünden resmi ve ciddi tepki görmemiş, hatta kamuoyundan da yankı almamıştır.
Şimdi kıyametleri koparan medyanın, hocayı ne kadar duyduğu, onun feryatlarına kaç sütunluk haber değeri verdiği de hayati bir sorudur.

***

Siyaset de bu gibi olaylarda gereğini yapmadığı için gittikçe daha güvenilmez bir alan olmuş, yıpranmış ve neredeyse ıslahından umut kesilmiştir.
Şüphe yok ki 'istifa' çağrıları yapanların önemli bir kısmı 'koyun can derdinde' iken yağ derdindeki kasaplar gibi davranmaktadır. Fakat bunun böyle olması, facialar karşısında sorumluluk üstlenerek çekilme kültüründen yoksunluğun mazereti olamaz.
Onca insanın ölümünü siyasi veya ideolojik ticaret aracı haline getirmeyi lanetlemek de, bu vakaların ilke olarak istifayı farz kıldığı gerçeğini bastıramaz!
Konuyla ilgili olarak gürültüye gitmemesi gereken bir gerçek daha var:
Bizim siyaset ve bürokrasi kültürümüzde istifa geleneğinin oluşmamasında, 'çekil' naralarını atan karşıtların çarpıklığı da önemli bir etkendir..
Kıldan tüyden meselelerde 'bakan istifa etmeli', 'hükümet istifa etmeli' diye ortalığa düşen uzman veya muhalifler, aslında kutsal bir kurum olan 'sorumluluk üstlenerek çekilme' ahlakını yozlaştırmada en önemli etkenlerin başında gelirler. Ki bunlar zaten genellikle, iktidarda iken aynı türden çağrılara kulak tıkamış zevattan oluşurlar. 'Yalancının evi yanmış, kimse inanmamış' misali; zırt-pırt istifa çağrısı yaparsan, istifanın -şimdiki gibi- farz olduğu yer ve zamanları tartışmalı hale getirir, istifa etmezliği kurumlaştırırsın!
Hesap sormayı yozlaştıran bir toplum hiçbir şeyin hesabını soramaz.
Bu ifadeler asla, istifa etmeyenleri haklı gösterme amacı taşımıyor. Aksine TCDD Genel Müdürü ve Ulaştırma Bakanı'nın istifalarını farz olarak görüyorum. Esasen onlar da, kişisel kariyerlerini düşündüklerinin yüzde biri kadar partilerini ve başbakanlarını dert etselerdi, 'istifa edeyim mi?' diye sormadan çekilirlerdi.

***

Böyle vakalardan sonra 'ben zoru görüp kaçan adam değilim' diyebilmek, eğer anlamlı bir özgüven ve cesaret göstergesi ise, istifa onun on katı daha büyük bir özgüven ve cesaret belgesidir.
Bizde istifa müessesesinin çalışmamasında kilit kavram 'özgüven'dir.
Eğer kişi, planlı ve disiplinli bir çalışma sonucu çapı ile değil de siyasi rüzgarların uçurduğu ikbal kuşu ile yüksek bir makama gelmişse mecbur edilmedikçe istifayı düşünmez. Çünkü o artık -farkında olmadan- makamını din edindiği için oradan ayrılmayı, cenneti bırakıp cehenneme girmek gibi algılamaya mahkumdur.
Yok eğer kişi hak edilmiş güçlü bir özgüven sahibi ise, hiçbir koltuğu terk edilemez kutsal makam olarak görmez. Gerçek özgüven sahibi olan ve bulunduğu makama layık bulunan insan 'Ben nasılsa her durumda bu mağlubiyetin rövanşını alırım' der ve koltuğu bırakır. Çünkü o bilir ki, çap kişinin gölgesidir; hiçbir şey onu örtemez..
Makamına şeref veren değil de, makamı ile şeref bulan insan nasıl istifa eder?

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 İstifa ve istifade   / 26-07-2004
 AB'liler neden yatırıma gelmiyor?   / 23-07-2004
 Göbekten ters aşı   / 22-07-2004
 Fransa'dan notlar   / 22-07-2004
  Paris'te al-ver günleri   / 21-07-2004
 Frengistan cevizi   / 20-07-2004
 Vuruldum göbeğine   / 19-07-2004
 Bir bakan niye çalar?   / 16-07-2004
 Yüksek 'Kanser Dairesi' başkanlığına   / 15-07-2004
 En dayanıklı kale   / 13-07-2004
UMUR TALU
Bir şamaroğlanı olarak muhabir
Başbakan'ın ...
MUHARREM SARIKAYA
Demokratik aile örgütü
İster merkez sağda, ister...
YAVUZ DONAT
Kazadan ders, durumdan vazife...
Hızlandırılmış trenin...
İtelim bi'şey yapalım ya!
Aşk Gemisi'ni izlemiş olmanın getirdiği bir alt yapım var ama bu...
Büyük yarışın galipleri mutlu
İstanbul Beylerbeyi'den geçen cuma start alan SABAH Deniz Kuvvetleri...
Anadolu'nun başarısı
Anadolu'nun başarısı
Özel Okullar Sınavı'nda ilk 10 dereceyi 18 öğrenci paylaştı. Birinci...
Normal tren desek kimse binmezdi
Normal tren desek kimse binmezdi
TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman "Bizim hızlı trenimiz yok, bu...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Aktüel Pazar | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.