|
|
Depresyon kadını, kadın depresyonu seviyor
Kadın ruhu, gerek yetiştiriliş tarzı, kendisine yüklenen sorumluluklar ve gerekse fiziksel - hormonal farklılıkları sebebiyle depresyona daha yatkın. Psikiyatrist Prof. Dr. Sedat Özkan, her 100 kadından 10'unun depresyon geçirdiğine dikkat çekerken, kendisinde belirtileri fark edenlerin mutlaka bir uzmana başvurmasının önemini vurguluyor
Kadın olmak, büyük hazlara sahip olsa bile, bir o kadar da zorluklara, hastalıklara mahkum. Bu yazı dizisinde istedik ki, kadınlara kendilerini daha iyi tanıma yolunu açalım, kadının sağlığını korumasına katkıda bulunalım. Çünkü, kadına özgü hastalıklar, zaman zaman kadının kâbusuna dönüşüyor. Erkekte prostat, testis kanseri var ise, kadında da rahim ve meme kanseri var. Kadın hayatın kendisine sunduğu nimetleri kabul etti ama beraberinde depresyon, panik atak ve sosyal fobi geldi. Çalışan ve okuyan kadın, 20'li, 30'lu yaşlarında Multipl Skleroz'a yakalandı. Yine kadın, kanser oldu, hayata dört elle sarıldı. Kadın, doğurmak istedi, çocuğunu kucaklamak istedi. Kısırlık illeti yakasına yapıştı. Ama yine de vazgeçmedi. Tedavi oldu, tıbbın kendisine sunduğu imkânlara sarıldı. Bu dizide; kadının beş büyük kâbusuna dönüşen hastalıkları okuyacaksınız. Kadın sağlığına bir nebze katkıda bulunmak dileğiyle...
Türkiye Ruh Sağlığı Profili'ne göre, kadın erkekten daha çok depresyona giriyor. Daha fazla anksiyete (korku) ve panik bozukluğu yaşıyor. Rakamlar da bunu destekliyor. Her 100 kadından 10-21'inde depresif bozukluklar görülürken, 8.9'unda ise anksiyete ortaya çıkıyor. Erkeklerde bu oran sırasıyla; 3.9 ve 3.7. 1999'daki Marmara depreminin tetiklediği Travma Sonrası Stres Bozukluğu'nun görülme sıklığına bakıldığında; burada da kadının erkeğe fark attığını görüyoruz. 2000 yılında yürütülen bir çalışma, her 100 kadından 35.7'sinde Travma Sonrası Stres Bozukluğu görüldüğünü kanıtladı. Erkekte bu oran yüzde 6.
MELANKOLİ DEYİP GEÇMEMELİ Depresyon ya da halk dilindeki adıyla 'melankoli' çağdaş toplumun sık görülen bir hastalığı olarak sorun olmaya devam ediyor. En hafif şekliyle 'basit bir uyku bozukluğu' ya da 'moral bozukluğu' şeklinde kendisini gösterirken, daha ağır tablolarda kişinin intiharıyla da sonuçlanabiliyor. Hafif, orta veya ağır şiddette olursa olsun, depresyon kişinin yaşamını ve ilişkilerini gönlünce ve sağlıklı bir şekilde sürdürmesini engelliyor. Kişinin hayatta ulaşabileceği noktaya varamadan keyifsiz bir yaşam geçirmesine neden oluyor. Depresyona giren kişi, zaman zaman yaşamaktan bile vazgeçecek kadar hayattan kopabiliyor. Özellikle kadınlarda çok sık görülen, tekrarlayabilen depresyon tedavi edilebilir bir hastalık. Depresyonun ağır seyrettiği vakalarda, devreye mutlaka bir psikiyatri uzmanının girmesi gerekiyor. Depresyon utanılacak bir hastalık değil. Etkin tedavi yöntemleri var. Kendinizde veya bir yakınınızda depresyon olduğunu düşünüyorsanız, tedavi için vakit kaybetmeyin. İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Özkan, Türkiye'de depresyon, sosyal fobi ve panik bozukluğun kadınlarda erkekten daha sık görülmesini bazı özelliklere bağlıyor:
MEDENİYETİN HEDİYESİ "Depresyon, kalıtımsal, çevresel ya da hormonal bozukluklar sonrasında gelişen çökkünlük halidir. Aşağıdaki dokuz belirtiden en az beşinin (ilk iki belirtiden en az biri bulunmak üzere), en az iki hafta süresince var olması durumuna 'majör depresyon' deniyor. Ruhsal durumdaki çatışma ve sarsılmalar bedenimizi olumsuz etkiler. Sağlık, yaratıcılık ve mutluluk beden sağlığının ötesinde ruh sağlığı gerektirir. Kadın, biyolojik yapısı yanında psikolojik yapısıyla da erkekten farklı. Kadının biyolojik yapısı ve yaşam dönemleri, onu ruhsal olarak daha duyarlı kılar. Tüm toplumlar genelinde düşündüğümüzde, nasıl bazı bedensel hastalıklar kadına özgü ise, aynı şekilde kadına özgü belirli ruhsal durumlar vardır. Bu alanda yapılan birçok çalışma, depresyonun kadınlarda daha sık görüldüğünü ortaya koydu." Tıp dünyasında bilimsel çalışmaların sonuçları özetlendiğinde duygu durum bozukluklarının erkeklerde yaşam boyu yaygınlığı yüzde 5- 12 arasındayken, kadınlarda bu oran yüzde 10-21'e çıkıyor. Prof. Dr. Özkan, bu konuda önemli bir saptama yapıyor: "Günümüzde neredeyse, hayatında bir kez depresyona girmeyen insan kalmadı. Kadınlarda depresyonun artan yaygınlığı ergenlik döneminde başlıyor. Unutulmamalı ki, depresyon, panik atak, sosyal fobi ve diğer ruhsal bozukluklar, bize medeniyetin, çağdaşlaşmanın ve insanı giderek yalnızlığa iten toplumsal düzenin hediyesi."
TOPLUMUN BAKIŞ AÇISI ETKİLİYOR Toplumun kadına bakış açısı ve tutumu kadının "kendilik" algısını etkiliyor. Kadın bedeninin metalaştırıldığı toplumsal kesimlerde, menopoz sonrası depresyon daha sık olmakta iken, kadının bedenine değil kişiliğine değer veren ataerkil anlayışın azaldığı toplumsal kesimlerde, menopoz sonrası depresyon daha az görülüyor. Tüm toplumlarda çocuk yetiştirme ve diğer kadınlık rolleri yanında, doyumlu bir iş yaşamı ve sosyal katılımcılığın olduğu kadınlarda menopoz sonrası depresyon daha az görülüyor. Burada Türk toplumunun geleneksel yapısına dikkat çeken Prof. Dr. Özkan, sözlerini şöyle sürdürüyor: "Çocuk yetiştirme düzeninde cinsiyet ayrımcılığı, kadın kişiliğinin gelişmesinde örseleyici bir unsur. Aktif yaşamdaki çalışan kadınlar, özellikle de alt sosyo- ekonomik düzeyde olanlar, daha az gelirli ve güvencesiz işlerde çalışıyorlar. Bu ortamlarda kötü muamele ve tacizle karşılaşma olasılıkları yüksek. Yüksek eğitimli, üst düzey işlerde çalışan kadınları da aşırı çalışma yükü ve ciddi rekabete dayalı sorunlar bekliyor. Prof. Dr. Özkan, kişiliğin gelişmesi ve toplumların ilerlemesinin günümüzde artık cinsiyet ayrımı gözetmeden, beyinsel, yüreksel zenginlik ve yaratıcılık sonucu oluştuğunu belirterek, "Toplumlarda yüzlerce yıldır devam eden ayrımcılık, akıl dışı tutumlar, ön yargılar, cehalet aşılmalıdır. Kadına karşı yapılan ayrımcılık psikolojik baskı ve toplumsal yaşamdan uzak tutma, erkeği yalnız ve mutsuz kılar, toplumun gelişimini engeller" diyor.
İYİLEŞMEYİ İSTEMEK GEREK Depresyon tedavisinde başarının ilk kuralı; kişinin bu hastalıktan kendi arzusu ve azmi ile kurtulabileceğini bilmesinden geçiyor. Yani, iyileşmeyi istemek gerekiyor. Kişinin kendisine sunulan yaşamı sevmesi gerekiyor; mesleğini, sabah erkenden kalkıp işe gitmeyi, televizyondaki programı sevmesi gerekiyor. Bu sistemin ona sunduğu eğlence biçimlerini tüketip haz alması ve hayatının bir anlamı olduğunu düşünmesi gerekiyor. Eğer yaşamınızdan memnun değilseniz, mutsuzluk iliklerinize kadar işlemişse, hayattan keyif almanın yollarını araştırın, tedavi olun ve depresyonunuzdan kurtulun.
|