|
 |
|
 |
  |
|
Dede zoruyla işe başladı
Yeni Karamürsel Mağazaları'nın 32 yaşındaki genç patronu Emir Kunt 3'üncü kuşağı temsil ediyor. YKM'ye anne tarafından bağlı. Dedesi'nin zoruyla 16 yaşında işe başlamış.
Geçmişi 50 yıla dayanan bir markanın başına geçen Emir Kunt hedeflerini hep büyütmüş, "Krizlerde yatırım yaptık, müşteri mutluluğunu temel alıp farklılıklar yaratacaksın"diyor.
Emir Kunt, Yeni Karamürsel Mağazaları'nın üçüncü jenerasyon patronlarından biri. Anne tarafından miras kalan bu işte, şirketin kurucusu dedesinin zoruyla 16 yaşında çalışmaya başladı. Emir Kunt'la YKM'nin merkez binasında buluştuk. Kunt'un hayat dolu tavırları, rahat tabiatı ve dobralığı, Sabah Gazetesi ile yaptığı söyleşiye de yansıdı.
* İş hayatına kaç yaşında girdiniz? 32 yaşındayım, rahmetli olan dedemin de zoruyla 16 yaşında şirketimizde çalışmaya başladım. İlk olarak erkek konfeksiyon fabrikasının deposunda çalışmaya başladım, sonra satın alma bölümüne geçtim ve daha sonra da kadın departmanında satın alma bölümünün başına geçtim. 5-6 sene onu idare ettim, daha sonraları kurumsal yapıya geçişle birlikte normal aktif görevlerimizi bırakarak yönetim kurulu üyesi ve icra kurulu üyesi olarak görev aldık.
AİLE ŞİRKETİ ZOR * Siz bu aile şirketinin yönetiminde kaçıncı jenerasyonsunuz? Biz üçüncüyüz.
* Dünya genelinde, istatistikler aile şirketlerinin ömrünün kısaldığını gösteriyor. Hatta 4 üncü jenerasyona geçen yok gibi. Biliyorum, Amerika'da 3'üncü jenerasyona geçenlerin oranı yüzde yedi. Ama tabi bu istatistikler ve sonuçları Türkiye için değil, Türkiye'de ve çoğu Akdeniz ülkelerinde daha çok aile şirketi yapısı var. Buradakilerin ömrü yurt dışına kıyasla çok daha uzun oluyor. Ama tabii ki ürküten bir gerçek. Aile şirketlerini yaşatmak çok zor. Şirket kardeşler ortaklığından kuzenler konsorsiyumuna geçiyor. Kardeş ortaklığı veya iki kişinin yaptığı ortaklık, bunlar isteyerek yapılan şeyler, seçim kişilerin kendilerine ait ama kuzen konsorsiyumu dediğin şey tamamen mecburi bir şey.
RAHATIMIZA BAKMADIK * Aile fertleriyle çalışmak zor mu? Aile şirketinde çalışmak çok zor bir şey, çalıştığınız insanlar seçtiğiniz insanlar değil. Karşındaki ailenden biri olunca, anlaşsan da anlaşmasan da korumak, kollamak, destek olmak, anlayışlı olmak zorundasın. Objektif olamıyorsun, objektif yorumlar yaptığın zaman, eleştiri yapıyorsan muhakkak birinin gücüne gidiyor ve ister istemez ilişkin bozuluyor. Hiçbir şey söylemediğin zaman bu sefer kendi kendini yiyorsun, onlar sana bir şey söylüyor sen onlara bozuluyorsun. Herkes kendince en doğruyu biliyor.
* Bir hedef için çalışıyor olmak her türlü zorluğa rağmen sizi bir arada tutmuyor mu? Tabii ki ortak bir hedef için çalışıyorsun, 50 yıllık bir firma bu, bunu yaşatmak zorundasın. Kurucumuz olan Nuri Güven, yani dedem vefat ettikten sonra ailenin tüm bireyleri, hiçbir zaman bu işten vazgeçelim, yapmayalım, rahatımıza bakalım demedik. Tam tersine tüm krizlerde yatırım yaptık.
* Farklı bir iş seçeneğiniz var mıydı? Başka bir işin başında olmak ister miydiniz? Bize öyle bir seçenek sunulmadı. 16 yaşında işin içine girdim. Üniversitenin son senesinde okulu telefonla bitirmeye çalışıyordum. Okula devam edeyim derken, iş aksıyordu. İşten çıkıp okula gittim. Ama piyasanın duayeniyle çalışma fırsatını buldum.
* Şirketiniz için koyduğunuz hedef nedir? Yurtdışına açılmak hedefi her zaman uzun vadeli planlarda olan fakat cesaret edemediğimiz bir şey. Kısa vadeli hedefimiz halka açılmak. İki sene içinde bunu gerçekleştirmek istiyoruz. Bayi ağıyla yayılma projelerimiz var. Müşteri mutluluğunu temel alıyoruz. Müşterini iyi tanıyacaksın, mağazanda farklılık yaratacaksın.
ÇİN PAZARI ÇOK ÖNEMLİ * Türkiye'de markaların başka isimlerle taklit edildiğini görüyoruz. Sizin de başınıza geliyor mu? Öz Karamürsel var mı mesela? Öz Karamürsel dedemin yeğeninindir. Dedemin yanından ayrılıp bu şirketi kuruyor. Dedem o zaman, bunun için yarı gönüllü bir şekilde onay veriyor ama bizim çizgimizi temsil etmeyen farklı bir firma. Hiçbir bağımız yok. Zaman zaman doğudan, sınır kapılarının olduğu illerden Karamürsel tabelalı mağazaların resimleri çekilip geliyor bize. Onları dava ediyoruz. * Perakende işinde olan biri olarak Çin hakkında neler söyleyebilirsiniz? Çin bütün üreticilere tehlike arz ederken, perakendecilere de büyük fırsat yaratıyor deniliyor. Esasında bu bizim için avantaj mı dezavantaj mı tartışılır. Çünkü Çin'den ucuza getirebilmek için büyük miktarlarda alım yapmanız lazım. Zaten sizin az miktardaki malınız için çalışacak boşta fabrika da yok, oradaki fabrikalar da çok yoğun. 'Perakendeci Çin'den gider mal alır, burada satar.' kadar kolay değil iş. Zaten bugün büyük adetlerdeki malları satamıyoruz. Müşteri yeni şeyleri görmek istiyor mağazada. Bir pantolondan ya da bir gömlekten binlerce satman mümkün değil. Moda artık aylık neredeyse haftalık değişiyor. Bugün eskisi gibi modayı Avrupa değil, New York yönlendiriyor. Büyük adetli siparişleri verebildikleri için modayı yönlendirir hale geliyorlar. Onlar iyi, güzel malları ucuza yaptırabiliyorlar. Ama Çin perakendeciler için çok önemli, kaçırılmaması gerekir. Dünyada olduğu gibi satın almada globalleşemezsek, hiçbir yere gelemeyiz. Nerede hangi mal kaliteli ve ucuza yapılıyorsa oraya gidebilmeliyiz. Şu anda Türkiye'nin kapasitesi yeterli değil. En büyük departman mağaza biziz. Ama ZARA geliyor bugün, piyasayı komik rakamlarla altüst edebiliyor. Duyduğumuza göre dünyanın her bir tarafında mal yaptırdıkları gibi, malların yolda geldiği gemilerin içinde bile mal yapıldığından bahsediliyor.
BODRUM ZEVKİ BİR BAŞKA * Biraz da sizin Bodrum maceranıza gelelim. Göltürkbükü projesi nedir? Aslında Bodrum projemiz de aileden gelen bir iş sayılır. Babam yüksek mimar, 20 yıldır Bodrum'da inşaat yapıyor. Önce şehir merkezinde başladı daha sonra Türkbükü'ne geldi, orada büyük malikaneler yapmaya başladı, birkaç tane de otel yaptı, Maki Maça Kızı, bu gelişim sürecinde de Göltürkbüküne de uzun vadeli bir yatırım yapılmış oldu. Aslında Bodrum'u çok fazla sevmem. Benim Bodrum zevkim Göltürkbükü ile başladı. Gide gele benim de aklıma bir fikir geldi. Madem burası her geçen gün gelişiyor, güzelleşiyor, burayı hem tüm Türkiye'ye hem de dünyaya internet aracılığıyla tanıtmanın doğru olacağına inandım. Oradaki güzelliği insanlara gösterebilmek, orayla ilgili aradıkları şeyleri internet sitesi aracılığı ile onlara temin edebilmeyi istedim. Kendi cebimden para harcayarak bu internet sitesini kurdum; "golturkbuku.com". Sitemiz inanılmayacak bir biçimde ilgi gördü. Siteyi sürekli yeniliyoruz, resimler ekliyoruz, harita koyuyoruz, tanıtım yapıyoruz. Ertesi sene Göltürkbükü rehber çıkardık, oranın tanıtımını yaptık. Cote D'Azur'a yeni gittik, orada en ufak bir köyün bile haritasından, kitapçığından tutun t-shirt'üne bardağına kadar her şeyi var. Turist danışma büroları mutlaka var. Bodrum'daki turistin gidebileceği bir danışma bürosu bile yok. Orada yaşayan insanlarla yaptık tüm bunları çünkü bu çok büyük masraf gerektiren bir iş. Bugün çok iyi bir noktaya geldik.
GAZETECİLİK DE VAR * Mavi Yaşam dergisinde yazıyorsunuz, bu nasıl gündeminize geldi? İnternet sitesinde yazdığımı okuyan birinin bana getirdiği bir teklif bu. Mavi Yaşam dergisini çok beğendiğim ve kaliteli bulduğum için kabul ettim. Yazmamdaki en büyük sebep bu. Yazı yazmak da çok büyük keyif oldu. Herhalde yazılarımı beğendiler ki bugün dergiye çıkacak ünlü kişilerle de bana röportaj yaptırıyorlar. Çok keyifli şeyler çıktı ortaya, bir yılımı doldurdum.
DİDEM ÖZKAN İÇÖZ
|
|
|
|
|
 |
|
 |
|