| |
Borç ödeme etiği
Borçlulara yönelik cezai tedbirleri eleştiren yazılarıma avukat okurlardan bazı değerlendirmeler geldi. Av. Muharrem Kaya'nın teknik bilgiler içeren yazısını özetleyerek paylaşyorum: "Öncelikle belirteyim ki, mal beyanına ilişkin cezaların büyük yüzdesi kamu kurumlarının alacak takibinden doğmaktadır. Örneğin Ziraat Bankası, Tarım Kredi Kooperatifleri, Telekom, Tedaş vs gibi. Bu kurumlar zamanında takiplerini yapmamakta ve sonucu vatandaş cezaya çarptırmakla almaya çalışmaktadırlar. Oysa bu alacakların çoğu, zaten ipotekle teminat altına alınmıştır veya birden fazla müteselsil kefil bulunmaktadır.
Alacaklılar ne yapsın? Fakat her türlü mal varlığı olan biri de, üzerinde mal varlığı bulundurmayarak borcu ödemekten kaçınabilmektedir (Kötü niyet). Böylece, alacaklının hakları zedelenmektedir. Öte yandan, mal beyanında bulunmamaya verilen hapis cezası, borcun ödenmesini engellemez. Borcu ödeyip, takip alacaklısı veya vekilinden yazı aldığınızda, ya da icra dairesinden ödendi yazısı aldığınızda, karar düşer. Hatta cezaevinde olsa bile borçlu tahliye edilir. Sanığın ilerki bir tarihte hapse girmesi olasılığı da kendiliğinden kalkar.
Tebligat ve adres sorunu Çözüm: Kamu alacakları için ceza takibi değil, hukuki nitelikteki takip yeterlidir. Özel hukuk alacaklarında ise, zaten alacak takibi zamanaşmına tabidir, belirli bir sürede alınamaması halinde alacak düşer. Türkiye'de bir adli tebligat pulu 3.5 milyon lira olmasına karşın, tebligatlar yapılamamaktadır. Bu kişi adreste yoktur, denildiğinde onca çabaya ve masrafa rağmen tekrar başa dönülmektedir. Bu konuda esaslı düzenlemeler gerekmektedir. Saygılarımla. Av. Muharrem Kaya."
Ben ne dedim? Uygulamanın içinden seslenen Av. Muharrem Bey'in verdiği teknik bilgilerin yanında, yazısının "ruhu" alacak-borç ilişkilerindeki belirsizliğe ve düzensizliğe parmak basıyor. Öyle bir düzensizlik ki, bazen alacaklı mağdur, bazen de borçlu... Sosyal ve ekonomik ilişkileri düzenleyen yasa hükümlerini insanlar genellikle kendi "meşreplerine" göre yorumlarlar. Türkiye gibi, kriz, çalkantı, ekonomik belirsizlik ve piyasa gelgitlerinden muzdarip bir ülkede "kötü niyetliye hapis cezası" anlayışının durumu düzelteceğine inananlardan değilim ben. Nitekim, ülkemizde uzun yıllar "çek keşide" müessesesi, "anında ödeme" (nakit gibi) niteliğinde olduğu ve cezai müeyyide taşdığı halde, sonunda "emre muharrer senede" dönüştürülmüş ve ceza tehdidine rağmen yılda ortalama 800.000 çek, takip ve ceza davası konusu olabilmiştir. Bunun sebebi, insanların "ahlaksız olması" değil, yasaların konuyu iyi düzenleyememiş olmasıdır. Kötü niyet müstesna olmak kaydıyla...
Ekonomik suça ekonomik ceza Ekonomik ve sosyal olarak iyi tasarlanmamış yasa maddeleri, hayatı düzenleyemez. Tam tersi bozar. Ekonomik suça, ekonomik ceza esastır. Aksi halde, sadece nakit borcunu değil, kirasını ödemeyeni, zamanında tahliye etmeyeni, istisna ve hizmet akidlerini ihlal edeni, ayıplı mal satanı, akde muhalefet edeni ve daha yüzlerce tip "ekonomik direnci" veya "kötü niyetliyi" hapse tıkabilirsiniz. Ama sorunu çözemezsiniz. Diyelim, kredi borcunu ödeyemeyen yurttaş tutup içeri attınız. Peki, sözleşme yapmaya giden işadamını 4 saat rötarla geciktirip 2 milyon dolarlık iş kaybetmesine sebep olan havayolu şirketini ne yapacaksınız? Hürriyeti bağlayıcı cezalar, sair enstrümanların tükenmiş olması ve suçlunun tedip ve ıslahı için başka çare kalmadığında başvurulacak yöntemler değil midir?.. Kanun koyucu, "hak koruyucusu" olduğu kadar "barışçıl sosyal ortam" yaratmaktan ve dahi "insan haklarını gözetmekten" sorumludur. İyi kanun rehabilite eder, kötü kanun hasta eder.
|