İlacım sevgi
Her gün duamı edip beyaz ışıkla yıkıyorum kendimi. Hala "Bu işte bir yanlışlık var" demelerini bekliyorum
Hastanede doktorların soruları, muayeneler ve kan almalar bitmek bitmiyor. Güne duamı edip başlıyorum Yine sizlerle buluşma sevincini ve heyecanını yaşıyorum. Ben bu işe fena alıştım gibi görünüyor. İyileşip Türkiye'ye döndükten sonra da köşemi isteyeceğim herhalde. Şimdiden haberiniz olsun. Bugün sizlerle paylaşmak istediğim hastanede geçen günlerimden biri. Şöyle bir günlüğüme bakıyor ve sayfalardan birini sizlerle paylaşıyorum. Bu sabah 05.45'te uyandım, 08.45'te karşıki hastanede olacağım. Her gün duamı edip beyaz ışıkla yıkıyorum kendimi. Hala "Bu işte bir yanlışlık olmuş, enfeksiyondan başka bir şeyiniz yok, hemen dönün memleketinize" demelerini bekliyorum. Hastane o kadar büyük ki Sönmez her yere beni tekerlekli sandalye ile götürüyor. Her tarafta bir sürü form dolduruyoruz. Her seferinde "Hangi ameliyatları oldunuz, seneleri neydi, hangi ilaçları kullanıyorsunuz" gibi sorular... Hani "Daha önce cevapladım, dosyama bakın bilgisayardan" diyemiyorsunuz. Nihayet çağırdılar. Çenemi koydum makineye, ağzımda bir çubuk, etrafımda dönen makine panoramik diş röntgenimi çekti. Gene birileri bin tane soru sordu. Sonra da "Diş onkolojisi doktoru ameliyattan çıkamamış, bir saat sonra haber verince gelin" dediler. Haydi gerisin geriye otele. Camları açılmayan odamız temizleniyor, biz de bir taraftan o odada oturuyoruz.
TETKİKLER DURMADAN UZUYOR Diş onkolojisi doktoru dişlerime iğneli bir aletle dokunup "Sol azılardan ikisi, sağda bir diş daha radyoterapiye dayanacak durumda değil. Yoksa çene kemiğine zarar verir ışınlar" dedi. Ağrılı kanama ve enfeksiyon olabilirmiş. "Antibiyotik vermem gerek, tedavinize hemen başlayamayabilirler" dedi. "Üfff" diyorum içimden, "durmadan uzuyor." "Bir haftada tekrarlanacak tetkikler ve biyopsi ameliyatını yapar, yolumuzu çizeriz" demişti Dr. Ang. Sonra da en az iki ay saç dökülmeli tedavi ile radyoterapi. Çok uzun beklemelerden sonra, çok havalı anestezi doktoru ile de tanıştık. Epey çekmiş o da aynı nazofarinx tedavisinden. Sesi artık eskisi gibi değil. Değişik metalik bir ses. Devamlı ağzı kuruyormuş. Sanki boğazında sıkıntısı varmış gibiydi. İnşallah ben de öyle kalmam. Sonra beni başka bir odaya götürüp "Bu Debbie. Kanınızı emecek" diye komik bir şeyler söyledi. Herkes burada şaka yapmaya çok meraklı. Debbie'nin kolumdan çok kan aldığını görünce Sönmez söylendi. Ben de "Debbie gibiler güzel vampirler zaten, ne kadar kan alsalar doymuyorlar'' deyince Debbie yüzüme hiç bakmadı. Ben de "Bu benim değil, az önceki doktorun fikri zaten'' deyip topu ona attım. Bu anestezist var ya, bu adamcağıza değil, Amerikan başkanına çıkıyor zannedebilir insan kendini. Öyle çok kişi soru soruyor ki. Hastane görevlisi, hemşire, kancı, eczacı, asistan vs. Her doktor böyle. Doktorun sizi görmesi iki dakika, muayenesi varsa iki üç, bilemediniz beş dakika. Sonra aklınıza, o da önemli bir şey gelirse, başkalarına soruyorsunuz. Nuran Hanım, Levent Bey veya bulabilirseniz Elnar Hanım'a. Bazen yanımızdan çok hoş insanlar geçiyor. Kendinizi şık bir otelde zannediyorsunuz. İlkerciğim geliyor Güzide ile. Etrafım aydınlanıyor sanki. Onun gülüşünü, şakalarını ne kadar özlemişim. "Annem'' diyerek yüzünü, boynumun yanına gömüyor. Öylece kalıyoruz birbirimize sıkı sıkı sarılıp. İçimden "Yaşayacağım oğlum, çünkü senin 'mutluyum anne' deyişini duymak, o güzel oğlundan başka bir de kızını görüp, sevip, okşamayı çok istiyorum'' diye geçiriyorum. "Anneciğim'' diye sokuluyor, sarılıyor. Etrafıma bakıyorum, bana benden çok üzülen tekrar tekrar aşık olduğum sevgili hayat arkadaşım, benim vahşi orkide kızım Turnacığım ve dünya tatlısı Osmancığım. "İyi ki buradasınız ve bana sizlerle olmanın güzelliğini yaşattınız'' diye düşünüp sanki o mutluluk havasındaymış gibi gözlerimi kapatıp, o havayı derin soluklarla içime çekiyorum. O fotoğrafı, o anı hep içimde tutmak için. Biliyorum ki sevgi ilaçların en güzeli. Bu haftalık bu kadar. Sevgiyle kalın, sağlıkla kalın, mutlu olun.
|