AB heyecanı ve IMF anlaşmasıyla bonoya, borsaya ve arsaya devam
Dün yayımladığımız tabloda son bir yılda cari açığın 10 milyar 74 milyon doları bulduğu ve 2000'deki tarihi düzeyini geçtiği vardı. Ama ilk çeyrek sonunda GSMH'daki artış nedeniyle cari açığın milli gelire oranı yüzde 3.8 gibi kritik bir düzeyde kalıyordu. Yaz aylarında 10 milyar dolarlık açık biraz gerileyecek ama büyüme hız kesmezse yılın son çeyreğinde yeniden tırmanacak. Yılın tümünde 10 milyar doları aşan, belki 12 milyar dolarlık bir açıkla karşılaşırsak, bunun 300 milyar dolarlık GSMH'ya oranı yüzde 4'ü bulacak. Tam sınırda bir oran. Büyümeden kaynaklanan ithalat artışının yol açtığı döviz açığının ulaştığı boyut, artık ekonominin kaygan bir zeminde bulunduğu anlamına geliyor. Bu zeminde ayakta kalabilmek için ekonomi politikalarında azami dikkat gösterilmeli. Ama bu da yetmez. Şansın da yaver gitmesi gerekir. İç veya dış temel bir şokla karşılaşılmamalı.
AB'den tarihin etkisi 1994'de milli gelirin yüzde 3.5'ine varan bir cari açıkla krize girdik. Ama 2000'de bu oran yüzde 4.9'a çıktığında kriz Türkiye'yi vurdu. Yani cari açığın hangi düzeyde krize yol açacağının tek bir oranı yok. Zamana, koşullara göre değişebiliyor. Cari açığı finanse ettiğiniz sürece sorun çıkmıyor. Türkiye genelde kısa vadeli sermaye ile bu açığı finanse ettiği için, siyasi, ekonomik ve dış dünya kaynaklı herhangi bir şok gelişme krize yol açıyor. ABD Merkez Bankası'nın faiz artırımlarına gitmesi ekonomiyi ve piyasaları olumsuz etkilemesine etkiler, ama bu absorbe edilmeyecek bir gelişme değil. Bu konuda asıl etki nisan ve mayıs aylarında yaşandı. Bundan sonraki etkiler daha sınırlı kalabilir. Ancak 2004'ün geçmiş yıllardan önemli bir farkı var. AB'den müzakere takvimi almanın eşiğindeyiz. Eğer bu takvim alınırsa, ekonomik büyümenin yol açtığı cari açığın finanse edilmesi daha kolaylaşacak. Dolayısıyla bu döviz üzerine baskıyı hafifletecek.
IMF'den cayma olmaz Ekonominin yılın ikinci yarısına girerken başka bir sorunu da, 2005 ve 2006 yılında yapılacak dış borç ödemelerinin yüksekliği. Bunu çözmenin yolu IMF ile anlaşmak ve bu kuruma olan ödemeleri ötelemek. Bu hem döviz kuru hem de faiz üzerindeki baskıyı hafifletecek. Eylül ayında netleşmesi beklenen IMF anlaşmasının bir önemi de burada. Hükümetin IMF ile anlaşmadan caymasını ise zor görüyoruz. Çünkü, AB'nin müzakere tarihi vermesi için IMF ile ilişkiyi sürdürmeyi şart koşacağına inanıyoruz. AB'den gelen işaretlerin bu yönde olduğu duyumlarını alıyoruz. Sonuç: "Tamahkar varken, dolandırıcı aç kalmaz" Türk Atasözü