|
|
Bill Clinton'un kitabından pasajlar
* Başkanlık seçimleri sırasında halka şirin gözükmek için saksafon çalıyordum. Aslında çalmıyordum, play-back yapıyordum. O sırada teyp bozulunca elimde şeyle kalakaldım. O sırada Ohio'nun ileri gelen yaşlılarından biri geldi, "Ey oğul" dedi, "Bugün çalar gibi yapıyorsun, yarın öbür gün gerçekten çalarsın dinleyecek kimse bulamazsın, bu saksafon merakı ileride başına iş açar" O gün ne demek istediğini anlamamıştım, Monica hadisesi yaşanınca "Ohio falan oldum..."
* Beyaz Saray'daki günlerim çok renkli geçti. Bisiklete bindim, kay-kay yaptım, hatta içeri kar getirtip kayak bile yaptım. Hillary benim bu gamsız kasavetsiz durumlarımdan hiç haz etmiyordu. Sarayda sıkılmaya başlamıştım artık. Hayatım ben bir yerleri işgal etmeye gidiyorum geç gelirim sen beni bekleme yemeğini ye diyip diyip "saraydan başkan kaçırmacılık" oynuyordum kendi kendime
* Başkanlığımın son günlerinden Rushmore Dağı'na nakşedilmiş eski Amerikan Başkanlarının yanına benin heykelimin yapılması gündeme geldi. Prensipte kabul ettim. Heykeltıraş gelecek dediler, aman bir de ne göreyim Monica'ya taş çıkartacak bir kız. 3 ay boyunca ona poz verdim. Sonra o bana poz verdi. Devasa yüzüm bittiğinde burnumun tam üstünde seviştik. Öyle ateşli sevişiyormuşuz ki, benim koca yüzüm depreme tutulmuş gibi gümbür gümbür yıkıldı. Ben ağır yaralandım. Hillary'a savaşta yaralandım diye yalan söyledim. Rushmore Dağı'nı ne zaman görsem aklıma o ateşli heykeltıraş kız gelir, toprağı bol olsun.
* Beyaz Saray'da Oval Ofis'te çalıştığım bir gün aklım takıldı. Oral seks diye bir şey var. Var da ne bu? Başkanız diye her şeyi bilecek değiliz ya. Masamda kara kara neydi neydi diye düşünürken içeriye stajyerlerden biri geldi. Şu Monica. Beni düşünceli görünce ne düşündüğümü sordu ben de söyledim. Neyse ki o biliyormuş. Bana da dili döndüğünce anlattı. Ama mevzu benim sandığımdan daha derin bir mevzuymuş. Monica'nın anlatma çabaları birkaç kere daha devam etti. Olayın bu kadarda büyütülmesini anlamak çok güç.
* Türkiye'de deprem olunca kalktık gittik. Ortalık hakikaten berbat haldeydi. Taş üstünde taş kalmamıştı. Etrafta fotoğraf çeken turistleri görünce kafam karıştı. Sonradan anladım ki Türkler beni önce Efes Harabeleri'ne getirmişler. Şu Türkler alem adamlar.
* Deprem ziyaretim sırasında Türkiye'de bir küçük çocuk burnumu sıktı. Öyle canım yandı ki Bill dedim kendi kendime her işe burnunu sokarsan olacağı budur işte. Bacak kadar çocuk hayatımın dersini vermişti bana.
* Türkler deyince aklıma hep güzel şeyler geliyor. Çok esprili insanlar. Gülmeyi o kadar seviyorlar ki, başbakanlarını bile en eğlenceli adamlardan seçiyorlardı. Bülent gördüğüm en eğlenceli başbakandı. Hatta bir seferinde kapağını açmadan şişeden su içmeye bile kalkmış. İyi ki orada değildim, Bush'tan önce tıkanarak ölme tehlikesi geçiren ilk başkan ben olurdum herhalde.
|