Düşmanını Sev
İlginç kitaplar yayınlayan ve sadakatle bunlardan haberdar olmamızı sağlayan Dharma Yayınevi'nin yayımladığı kitaplardan birine geçen gün yeniden daldım gittim. Jeffrey Moses tarafından derlenen "Bir Olmak" başlıklı kitapta "bütün dinlerin paylaştığı yüce ilkeler" toplanmıştı. Kitabın kapağında Dalai Lama'nın bir satırı yer almaktaydı.
Lama'ya göre dünyadaki bütün büyük dinler, sevgi konusunda benzer fikirlere sahipti ve insanlığa yarar sağlama amacı güderlerdi. Kitabın yazarı önsözde dinlerin aşağı yukarı belirli konularda aynı şeyleri söylemelerine rağmen, bu sözleri farklı çevirilerin, arkaik ve karmaşık anlatımların içlerinden süzüp almanın zorluğunu okuyucusuyla paylaşıyordu. Yazar yirmi temel ilke etrafında yıllar süren bir çalışma yapmıştı. "Tek tanrıdan, vermenin almaktan daha kutsallığına; bilgeliğin servetten daha değerli olduğuna, bağışlamanın kutsallığına" kadar geniş bir alan taranmıştı.
***
Kitapta bu konuları teker teker gözden geçirirken en çok "düşmanını sev" başlıklı bölüm ilgimi çekti. Bu bölümde, bu temel ilkenin her dinin kurucusu tarafından doğrudan yorumlandığı vurgulanıyordu. Hz. Muhammed, "sadece bize iyilik yapanlara değil, baskı uygulayanlara da iyilik yapmamız gerektiğini" belirtiyordu. İsa peygamber ise "sadece bizleri sevenlere değil, sevmeyenlere de sevmeyi öğretmemiz" gerektiğini söylemekteydi. Hinduların kutsal kitabı Mahabharata'da da durum farklı değildi. Jeffrey Moses, bütün tek tanrılı dinlerin "düşmanlarımızı sevmemiz" konusunda hemfikir olmalarını şöyle yorumluyordu: "Her dinin aydınlanmış öğretmenleri insani işlerin nedenlerini, sonuçlarını ve olasılıklarını mümkün olabilecek en geniş açıdan gördüler. İnsanlar arasındaki anlaşmazlıkların ve husumetlerin daha derin, temel sorunların semptomları olduğunu anladılar. Bütün insanların birliği idrak edilmedikçe ufak şikayetler bile çatışmalara dönüşebilir ve yüzeydeki farklılıkların bir araya gelmesi sona erdirilemeyecek bir görev haline gelir. Bir sorun diğerine yol açar ve tüm güçlükler görünürde öyle iç içe geçer ki çözüm olanaksız olur. Baskı hiç bir zaman baskı ile karşılık verilerek sona erdirilemeyecektir. Savaş hiçbir zaman savaşla sona erdirilemeyecektir. Dünyadaki dinlerin kutsal metinleri bu nokrada son derece açık. Kendi ortak miraslarımızı idrak ettiğimiz takdirde, çatışmayla sonuçlanan sınırlı vizyonumuzun ötesine geçebiliriz."
***
Müslümanlık... Hıristiyanlık... Musevilik... Budizm... Hepsi de düşmanımızı sevmemizi söylüyordu. Düşmanımızı nasıl sevecektik? İslamiyet "eğer insanlar bize iyilik yaparlarsa, biz de onlara iyilik yapacağız ve eğer insanlar bize baskı uygularlarsa biz de baskı uygulayacağız demeyin" diyordu. İncil, "düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik edin" buyuruyordu.
***
Konfüçyüsçülük, Hinduizm, Caynizm de takipçilerine aynı tavsiyede bulunmuştu. Yazar Caynizm'den "öfkeyi bağışlayıcılıkla alt edin, sahtekarlığı açık sözlülükle" cümlesini seçmişti. Hinduizm'den çekip alınan metin ise şöyleydi: "Eğer senin düşmanın açsa, ona yiyecek ekmek ver ve eğer susarsa, ona içecek su ver... Hiçbir zaman vermeyen bir insanı armağanlarla fethedin; doğru olmayan insanlara doğrulukla hakim olun; öfkeli bir insana kibarlıkla galip gelin ve kötü insana iyilikle üstün gelin." Konfüçyüs da düşmanlığa adalet ile cevap verilmesini istemişti.
***
Kutsal metinlerin "düşmanını sev" ilkesindeki çelişkiyi algılayabilmenin "sınırlı vizyonumuzun ötesine geçebilmemiz" ile mümkün olduğu söylendiğine göre neyi nasıl yapmalıyız? Düşmanlık, tarihin kendi içinden bilenerek gelmiş. Kutsal metinlere rağmen insanlar düşmanlarını yaratmışlar ve onlardan nefret etmişler. Ruhani bir algıyla, gerçek dünya arasındaki fark büyük. Acaba bu nasıl kapanabilir? Çıkarın söz konusu olmadığı, kimsenin ihtiyacından fazlasını sahip istemediği bir dünya bunun için yeterli olabilir mi? "Ölümlü dünyalılar" olduğumuz gerçeğini, düşmanlık üreten her türlü bölünmenin önüne koyarak bu zihniyet değişimini hayata geçirebilir miyiz? Bilmiyorum. Düşman kavramına sahip olduktan, düşmanlaştıktan sonra "düşmanı sevmek" biraz güç sanki. Galiba bize lazım olan düşman üretmeyen, düşmanlık anlayışından ve duygusundan kurtulmuş bir dünya... Ki, bunu yaratmak sanırım "düşmanını sevmekten" bile zor.
|