Rejim sezonu açıldı!
Eyvahlar olsun. Yine bikinilerin, pencereli mencereli mayoların içine girilecek diye bünyeler yıpranacak. Hayır, şimdiki diyetler de eskisi gibi değil ki... Ben çocukken, hatırlıyorum, "Kibrit kutusu kadar beyaz peynir, kepek ekmeği, ızgara tavuk, zeytinyağlı fasulye" diye giden insana yakışır, doğru dürüst diyetler vardı. Ben liseye geldiğimde, sınıf arkadaşlarımın beslenmesindeki temel taş, tadı ince kesilmiş mukavvaya benzeyen kepekli, tuzlu bisküviyoğurt ikilisiydi. 'Anoreksiya' adlı hastalığın Türkiye'ye gelmediği yıllardı henüz!
Liseli kızlar, yani bizler, daha yumuşak rejimler yapar, iki üç günde de bırakırdık. Ben ve sıra arkadaşım hariç. Bizim öyle diyetle falan aramız yoktu. Öğle yemeği saatinde Tünel'den, o zaman yeni açılmış bulunan ve çok popüler olan Mc Donalds'a (vay be, yaşlanıyoruz!) gitmeye bile üşenirdik. Okula 10 metre mesafedeki geleneksel Şark Muhallebicisi'ni tercih ederdik ki, yolda harcayacağımız zamanı yemek yiyerek değerlendirelim! Ayşe'yle birlikte tavuk suyuna çorba, yarımşar piliç, pilav, yoğurt, ardından kaymaklı ekmek kadayıfı yiyip, zar zor yetişirdik zil sesine! 1.75'er metre boya, her gün bu menüyü ekleyin. Tahmin edebileceğiniz üzere, aslanlar gibiydik! Yani 'anoreksiya'ya değil, 'obezite' tehlikesine daha yakındık diyebilirim!
Yalnız bu yıllardan birinde, sanırım 16 yaşıma tekabül eden yılın yaz aylarında, nedense kendimi şişman bulmaya başladım. Aslında 'nedense' değil. Şimdi fotoğraflara bakıyorum da, nedensiz değilmiş! Ama o yaşlardaki her genç kızda bulunan pembe yanaklı bir balık eti durumu varmış ki, gayet de sağlıklı ve iyi görünüyormuş. Zayıflamaya karar verdim. Öğlenleri haşlanmış kabak, haşlanmış pirinç (nedense), akşamları salata malata, kendi kendime birşeyler uyduruyorum. Annem başımın etini yiyor ama dinletmesi mümkün değil...
Üçüncü haftanın sonunda, hakikaten kilo verdim. Yalnız, o yaşlarda kilo verince, şimdiki gibi, ihtiyaç duyulan bölgeler incelmiyor. Daha ziyade, çıkıntılı olması gereken bölgeler düzleşme eğilimine geçiyor! Çok estetik bir durum yok sizin anlayacağınız! Ben yine de kendimden çok memnunum tabii. Ancaaak... Diyetimin başarısını muzaffer bir edayla haşlanmış kabakla kutladığım bir akşam, aniden yerimden kalkayım derken, tansiyonum düştü ve şakkadanak düşüp bayıldım! Metabolizma, yaş, günlük harcanan enerji ya da her ne sebepten, dört beş kilo daha fazla olması gereken bir vücut, kabak kürüne dayanamamıştı anlaşılan. Hayatımın ilk ve son diyeti oldu! O gün bu gündür, canım ne isterse, ne zaman isterse yedim. 25 yaşından itibaren, vitamin almayı bir gün bile aksatmadım. Hafif kilo almaya başladığım dönemlerde akşam tatlılarını, makarnaları kestim sadece. Dergi çıkarırken, nisan ve mayıs ayları, diyet eki verme aylarıydı.
Her sene kara kara düşünürdük: Bu yıl ne bulsak? Bu sene hangi mucize diyeti lanse etsek? Gözlemim şudur: Yıllar geçtikçe, her şey gibi diyetler de daha komplike olmaya başladı. "Kibrit kutusu beyaz peynir" diyetlerinin aç bırakmayan mantığı gitti. Papaya, mango ve kividen oluşan Hollywood diyetleri, bütün gün sadece greyfurt tavsiye eden mide delen rejimler, içinden çıkmak için beslenme uzmanı olmak gereken Zone, Atkins matkins diyetleri... Size büyük kıyağımı yapıp, bikini mevsimine kadar fazlalıklardan kurtulmanızı sağlayacak Gülse diyetini sunmaktan gurur duyarım: Bütün gün ne isterseniz yiyin, akşam yediden sonra hiçbir şey yemeyin. Belki sadece bir bardak süt, biraz yoğurt, bir meyve falan. O kadar! Böylece yıllardır ince kalmamın sırrını öğrendiniz! Bende kafa olsa, bunu bir kitapta ballandıra ballandıra anlatıp parayı götürürüm ama, işte... Dünya malı dünyada kalır, maksat vatandaşa hizmet!
|