| |
|
|
Tüpraş özelleşemedi ama Cine-5 kamulaştırıldı!
Herkesin işinin iyi gittiği, Ankara'dakilerin kötü yönetimi yüzünden sürekli ekonomik krizlerin yaşanmadığı, hukukun üstün olduğu bir Türkiye'de yaşamak, bakalım gelecek kuşaklara kısmet olacak mı? 2001 Ekonomik Krizi'nin kurbanlarından biri olan İktisat Bankası'nın sahibi Erol Aksoy'un da televizyonuna (Cine-5), radyolarına ve tüm şirketleri ile mal varlığına TMSF el koydu dün. Bundan önce İmar Bankası dolayısıyla Uzanlar'ın gazetelerine, televizyonlarına (Star) ve malvarlıklarına el koyulmasını izlemiştik. Daha önce de Etibank dolayısıyla Dinç Bilgin'in Sabah'ı, atv'si ve malvarlığı, TMSF tarafından değerlendirilmek durumuna düşmüştü. Ben gazeteci ve televizyoncu olarak, hem "Eski Sabah"ta, hem Star'da, hem de Cine-5'te çalıştım. Sanıyorum, bu medya organlarında çalışmış benim gibi diğer meslektaşlarımın da, böyle gelişmelere bakış açımız, biraz farklıdır. Zaten böyle olaylarda, zor duruma düşenlerin en fazla eşleri ve aileleri ile, eski ve yeni çalışanları, doğrudan etkilenir. Örneğin bir gazetede veya televizyonda çalışıyorsanız ve sermaye sahibinin diğer işlerindeki gelişmeler çok açık biçimde olumsuz gidiyorsa, durumu çaresiz izlersiniz. Eğer takıntılı iseniz, "Benim patronum iyi, diğer patronlar kötü" benzeri, anlamsız polemiklere girersiniz. Oysa, sizin de, diğer çalışanların da, kendi patronlarınızın diğer işlerine müdahale edecek veya onları denetleyecek gücünüz yoktur. Patronların eşleri de herhalde aynı durumdadır. Kocalar başarılı olduğu zaman, bu refah, itibar ve harcama gücü getirir. Kriz ve iflas gelince de, bunun haksızlık olduğu düşünülür. Sermaye sahiplerinin düştükleri kötü durum sonucu, Sabah'ta, atv'de, Star gazete ve televizyonunda ve şimdi de Cine- 5'te çalışanların yaşadıklarını, bu şirketlerde bir dönem çalışmış olanların da anlaması gerekiyor. Örneğin Cine-5'te bir dönem Genel Müdürlük yapan İrfan Şahin'in, benim sunduğum "Başka Yerde Yok"un editörü Cengiz Semercioğlu'nun, onca yokluk ve sıkıntı arasında ne tür başarılar sergilediklerini, yaşayarak gördüm. Şimdi, garip bir konumda olan, yani "Yarı-Kamu Organı" gibi görülen Star'da, Adem Gürses ve ekibinin, gazete ve televizyonu ayakta tutmak için ne tür çabalar harcadıklarını yakından izliyorum. Eğer bu tür olaylara sadece öfke ile ve "oh olsun" duygusu içinde bakabilirseniz, işiniz kolaydır. Şimdiye kadar "Star"a, "Yarı resmi yayın organı" diyorsanız, CINE-5'in de TMSF'nin yönetimine geçmesi ertesinde, hem Star, hem de Cine-5 için "Çeyrek resmi organ" ifadesini kullanırsınız. Star'ın seçtiği güzele "TMSF güzeli" diyenler, Cine-5'in gece yarısı sonrası programları için "TMSF Pornosu" diyebilir. Medyada rekabete inanmayan bir tekelci iseniz, elinizi ovuşturarak, el koyulan organların yok olmasını ve hem reklam, hem tiraj ve reyting pastasının, tümden sizin olmasını beklersiniz. Söylemek istediğim şu. Dişçiye gitmek ve ağrıyan dişinizin sinirlerini aldırıp, o dişi duygusuz bir kemik haline dönüştürmek mümkündür. Ama gazeteciyi, sinirleri ve duyguları alınmış bir öfke ve kin makinesi haline getirmek, pek mümkün değildir. Özel girişimcilik yaparken, gidip devlet ve siyasetle yüz göz olmak ve kamu malından pay almaya çalışmak, tabii ki en azından ayıptır. Bankacılık yaparken, halka ait olan mevduatı, kendi başarısız girişimlerine aktarmak, en azından güvenin suiistimalidir. Yasalara uymamak, kendini devlet sanmak, müdebbir tüccar gibi davranmamak... Bunlar, bedeli ağır ödenen fiillerdir. Ama tüm bunların, el koyulan medyaların çalışanlarına yansıma biçimi de, benim yüreğimi yakıyor. Ne diyebilirim ki?
|