Erkekler, erkekler...
Müjde! Artık erkekler için de özel makyaj malzemeleri üretiliyormuş. Yani onlar da allık, dudak nemlendiricisi, göz kalemi, kapatıcı ve tırnak cilası kullanabileceklermiş. Bu dahice buluşu yaptığını düşünen dünya çaplı modacı, sanırım kadınların makyaj malzemelerine dadanan erkekleri düşünmüş ve kendilerini daha özel hissetmelerini sağlamak için bir şeyler yapmak istemiş. Zira kendisinden biliyordur, uzun çok uzun zamandır, bazı (!) erkeklerin ruj, rimel, fondöten ve daha da binbir türlüsünü kullanmakta olduklarını... Her şey bir yana, moda endüstrisinin başı çeken isimlerinden sayılacak bu şahsiyet, talep kokusu almasa bu işlere girmezdi herhalde...
Evet hanımlar, özellikle de bekâr hanımlar, yazacaklarım yüzünden umutsuzluğa kapılmayın ama, gözünüzü de dört açın. Şahsen, şükrediyorum evli olduğuma ve eşimin alışkanlıklarını da yakından bildiğime... Metroseksüellik meselesini geçiyorum. Temiz ve bakımlı olmak anlamını taşıdığını düşünüyorum. Bekâr olsaydım, evlenme kararı alma arefesinde dedektif gibi çalışırdım. Mesela incelemeye banyosundan başlardım. Traş takımı, nemlendirici, parfüm, deodorant bunlara evet ama, birkaç adım sonrasında olabileceklere hayır derdim. Allıklar, dudak parlatıcıları, siyah bir göz kalemi bulsaydım aramalarım sonunda, küçük bir kriz geçirirdim. İlk aklıma gelen 'bunlar hangi kadına ait' sorusu olurdu. Cevabını alana kadar çitilerdim. Yemin billahla başlayan ve ikna ile son bulan tantananın ardından o yaman soruyu yapıştırırdım. 'Bunlar madem bir kadına ait değil, banyonda ne arıyorlar, yollarını mı şaşırmışlar?' Kem küm edişinin ardından o yaman cevabı aldığımda herhalde başka türlü dellenirdim. Yani 'hayatım yüzüm çok renksiz, hafif bir renk katıyorum, allıkla... Kalem de gözlerimi daha iri gösteriyor. Dudaklarım da, biliyor musun, bir kuruyor bir kuruyor bu nemlendirici şeffaf koruyucu çok iyi geliyor', cümleleri ve radikal kararların yüzde 50'sini aldırırdı bana. Evliliğe hızla giden sandal su almaya başlamıştır ve artık ikimize dardır. O sandala birimizden birimiz fazlayızdır. Ama umudun kalan yüzde 50'sine sığınırdım yine de... Bu kez dolaplarına yönelir, kıyafetlerine bakardım. Çok abartılı, gökkuşağı renklerinde ipekliler, şifonlar, gömlekler, atkılar, garip kesimli pantolonlar da bulduğumda, o zavallı yüzde 50 umut da yitmiştir. Ve o sandal artık iyice su almıştır. Koca adayını iteceğime suya atlar, arkama bakmadan kıyıya yüzer ve kurtulduğuma şükrederdim. Sudan değil, sulu zırtlak bir hale gelmesi çok mümkün olan bu evlilikten tabii... Renklilik her zaman olduğu gibi kadınlarda kalmalı... Erkeklere beyazlar, maviler, kahveler, bejler, siyahlar ve tonlarının kullanıldığı sade kesimleri yakıştırıyorum. Doğal hallerini korudukları, temizlik ve özeni birinci planda tuttukları takdirde, biz kadınların onlara 'yakışıklı' dediğini hem kendimden, hem de diğer kadınlardan biliyorum. Kadınsı erkeklerse, 'yakışıklı beyaz atlı prens' kategorisinin tamamen dışında kalıyorlar...
|