Değer siyaseti ve Irak...
Irak, bir diktatörü iş başından göndermenin ardından, demokrasinin ve hukukun esirgendiği bir halkın düze çıkmasının sembolü olabilirdi. Böylece dünya düzeni, diktatörlerin düzgün bir yaşamdan mahrum ettiği halklara ciddi bir mesaj vermiş olurdu. Bu mesajdan sonra hiçbir diktatör ve insan onuruna yaraşmayan rejim için hiçbir şey eskisi gibi olmazdı, olamazdı... Bu süreçten neredeyse tamamen kopulmak üzeredir. Bugün Irak dünya düzeninin iflas ettiği bir yer haline geliyor. Dünya düzeninin bir düzen kurma mekanizması olarak iflası bir yana, insanlığın kazanımı olan de- ğerler de kan kaybediyor. Çünkü Iraklılar'ı bir cehenneme mahkeden tablonun mimarları, tüm bu akıl almaz işleri gerçekleştirirken, demokrasi, insan hakları ve hukuk gibi temel insanlık değerlerini sembol olarak kullanıyorlar. Böylece gelinen noktada, Iraklılar, bir diktatörden kurtulmanın sevincini bile yaşayamadan, yeni bir şiddet düzeniyle karşı karşıya kalıyorlar. Diktatörü iş başından gönderenler ise, Iraklılar'ın gözünde şiddetle eşdeğer bir düzenin temsilcileri olma konumuna kendilerini kendi elleriyle öteliyorlar...
___
Bu noktada dünyanın ortak aklını, ortak değerlerini ve ortak geleceği için sorumluluk duygusunu iş başına davet etmek gerekiyor. Bunun sorumluluğu Avrupa'dadır. İslam dünyasının yukarıda bahsettiğim sorumluluğu harekete geçirebilecek bir potansiyeli olduğu söylenemez. Üstelik İslam dünyasının görece güçlü sayılabilcek aktörleri tüm bu süreç boyunca ciddi bir sınav verememişlerdir. Dünyanın ortak aklı, ortak değerleri ve ortak geleceği için sorumluluk duygusu bakımından, İslam dünyası müthiş yetersizlikler sergilemektedir... BM'nin ise bu tür bir etkinlik üretmesi şu anda söz konusu değildir. Irak'ın yönetiminin Iraklılar'a bırakılması takviminin ise yeni bir "kaos takvimi"ne dönüşmesi çok ciddiye alınması gereken bir ihtimaldir. Irak'ın mevcut yerel dinamiklerinin "geleceğin Irak'ı" konusundaki farklı yaklaşımları, çok ciddi bir kaos ortamını tetikleyebilecek güçtedir. Bu tablo içinde Avrupa'nin önünde küresel bir sorumluluk durmaktadır. Bu Avrupa'nın "değerler Avrupa'sı" olarak etkinleşmesi gerekmektedir. Irak'a müdahale öncesi gösterdiği iç çatışmalarından uzaklaşmış, değer ve çıkar eksenleri arasındaki gerilim yüzünden eli zayıflamış bir siyasi varlık olma durumundan uzaklaşmış/arınmış bir Avrupa'nın, Irak ve Filistin odaklı bir inisiyatif üretmesi zorunludur. Çünkü böyle giderse, bir müddet sonra Irak ve Filistin bağlamları, siyasi, psikolojik ve örgütsel olarak birbirine eklemlenecek ve geniş cepheleri temsil eden blokların ortaya çıkmasına yol açacaktır. Bunun büyük cepheleşmeleri ve kontrol edilmesi çok güç çatışmaları besleyeceği öngörülmelidir.
___
Problemin esasında çatışma bölgelerini barışa ve istikrara çıkaracak yol haritalarının olmaması yatmaktadır. "Yol haritası" sadece stratejik değerlendirmelerden ibaret bir eylem planı olarak ele alınmamalıdır. Esas olan bundan sonrasındaki stratejik değerlendirmelerin bir değer düzeneğine dayanmasıdır. Aksi halde Irak ve İsrail-Filistin ekseninde ortaya çıkacak her düzenlemeye bir yerinden itiraz edecek çok sayıda yerel dinamik, konunun bütününü tahrip edecek yaklaşımlar ortaya çıkaracaktır. "Değerlerin dünyası" ile "çıkarların dünyası" arasındaki kadim çatışmanın çok ciddi bir fay kırığı ürettiği bir noktadayız. "Değer siyaseti" adına inisiyatif almak için giderek geç kalınmaktadır. Bu ise barış içinde bir dünya için tehdittir. Değerlerin Avrupa'sı ile Türkiye'nin bu gidişi herkes için iyi olana çevirecek potansiyeli ve gücü vardır...
|