Ölçüsünce pirinç, kararınca yağ!
Geçenlerde, Ankara Ortadoğu Teknik Üniversitesi'nde, rektörlüğün talimatıyla, başkent toprakları savunuldu. Belki, adı üstünde, tüm "Ortadoğu" müdafaa edilmiştir. Bazı ODTÜ'lü öğrenciler Diyarbakır Dicle Üniversitesi'ne gitmiş, "Kardeşlik Köprüsü" kurmuş, sıra köprünün "öteki tarafı"nın ODTÜ'ye iade-i ziyaretine gelince, rektörlük ne köprü, ne kardeşlik istemişti. Polis de, böyle akademik, öyle bilimsel, şöyle teknik, bu kadar Ortadoğu, ille de milli birlik ve bütünlük, bir rektörlük kararını saygıyla karşılamış, öğrencileri coplamıştı. Çünkü "ötekiler" Diyarbakır'dandı. Çünkü, YÖK meselesinde en titizlerden olan ODTÜ rektörlüğü "buradan", misafirler "oradan"dı!
Geçenlerde, Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener Diyarbakır'a gitmişti. Malum, havaalanı, karşılama, protokol filan. Fakat, Diyarbakır'ın Belediye Başkanı, SHP'den seçilmiş, ama her halükarda Diyarbakırlılar'ın oylarıyla seçilmiş Osman Baydemir, bazı askeri görevliler tarafından oraya sokulmadı. Belki, rektörlük gibi, askeri görevlinin bilinçaltında da, "o, ötekilerden" kabulü vardı. Muhtemelen, altında filan değil, bilincin bayağı üstündeydi. Stratejik öneme sahip Diyarbakır Havaalanı sıkı bir şekilde müdafaa edilmiş, Ankara ODTÜ'deki rektörlük ile Diyarbakır Havalimanı'ndaki askeri yetkililer arasında "Kardeşlik Köprüsü" kurulmuş, lakin başka "kardeş" istenmemişti. Dicleli öğrencilerin gönlünü ODTÜ'lü öğrenciler aldığı gibi, Diyarbakır Belediye Başkanı'nı da Bakan sonradan teselli etti. Hiç olmazsa, köprü ayakları yerinde kaldı!
"Cüzzamlı" öğrenciler ile "Zenci" başkanın içinde oldukları, içinden çıktıkları, aynı "ötekiliği" paylaştıkları ahali ne durumda derseniz, onu da Evrensel gazetesinden, Reyhan Akgün'ün haberinden aktarayım. Vali Yardımcısı Mustafa Adıgüzel bildirir ki, "bu ne güzel şehirdir" diye patladığı varsayılan göçlerle nüfusu 1.5 milyona çıkan kentte, bir yılda, 123 bini kadın, 207 bin kişi "yardım" için Vilayet'e başvurmuştur. Vilayet incelemiş, incelemiş, sadece 218 kişinin talebini reddedebilmiş, imkanları elverdiğince, diğerlerine gıda, ilaç gibi yardımlar yapmıştır. Yardım kalemlerinin bazılarını, bir markete girerseniz kendiniz de görebilir, yakından inceleyebilir, bugün kendinizi, birazcık "Diyarbakır'da yoksul, Diyarbakır'da aç, Diyarbakır'da Vilayet kapısında muhtaç" hissedebilirsiniz. Azıcık! Binlerce insanın Vilayet'ten, belki utana sıkıla, belki yana yakıla, belki yalvar yakar isteyip kavuştukları malzemeler, marketinizin raflarında bulunmaktadır: Çay, şeker, makarna, sabun, zeytin, pirinç, yağ... işte. Markası mühim değil! Karşılama protokolüne sokulmayan başkanın belediyesine göre de, kentin işsizlik protokolü yüzde 70'i bulmuş, 70'in 48'i yoksulluk, 22'si ise açlık sınırının altına inmiştir. Ve ne rektör, ne sağ olsunlar o askeri görevliler buna karışmamış, "oraya inmeyin" dememiştir! Gayri resmi gencecik kardeşlik köprüleri ile resmi protokoller yasak, lakin yoksulluk, açlık, işsizlik ve muhtaçlık serbesttir. Üniversitede kucaklaşma ile protokolde tokalaşma birlik, bütünlüğü zedeler, lakin bunca yoksulluk, onca açlık, şunca muhtaçlık birleştirir, bütünleştirir, kaynaştırır. Öyle ya, iki demlik çay, bir torba şeker, iki kalıp sabun, üç paket makarna, bir avuç zeytin, ölçüsünce pirinç ve kararınca yağ!
|