| |
Kıbrıs'ı şöyle bir gezdim de!.
Öğretmenmiş... Coğrafya öğretmeniymiş ama emekli olmuş. Türkiye'den gelen dostlarının açtığı "Biiz" adlı barda müzisyenlik yapıyormuş şimdi. Gitar, ud, kabak kemane filan çalıyormuş. Sohbet sırasında diyor ki; "Babam Kıbrıs'ın yegâne enstrüman yapımcısıydı. Keman, kanun, bağlama, kemençe yapardı. Hele kemanları öyle meşhurdu ki; Kıbrıs'ın Stradivarius'una çıkmıştı adı. Daha el kadar bebeyken ben yanında dolanırdım. Atölye de ayak altında yani. İşi oradan kaptım. 6 yaşında düğünlerde bağlama çalar, harçlık kazanırdım. Şimdi babam vefat etti. Ben ise yapımını yapamıyorum ama her enstrümanı akort etmekte bir numarayım adada." Zeki bir adam Ben niye bu kadar uzun bir girizgâh yaptı diye düşünürken baktım ki göz kırptı ve bitirdi lafı: - Yani akorttan iyi anlarım abi. - Ooo!.. İyi anlarsın demek. Peki nedir burada akordu bozuk olan ya da akordu bozanlar kim? Yine göz kırpıp güldü hınzırca. Devam etti ardından: - Bazen sazları getirip bir kenara koyarız sahne öncesi. İki lokma bir şeyler yer döneriz. Bir bakarız ki bütün teller ya gerilmiş ya salmış kendini. Akort filan hak getire yani. Havadan kaynaklanır bu. Sıcak ya da soğuk.. Isı değişince bozar telleri. Akortları bozan havadır yani. Kıbrıs'ın da havası bir öyle bir böyle. Ortam bir ısınıyor bir soğuyor. Akort dayanmıyor haliyle... - Dinledin mi dün Özkök Paşa'yı? - Dinledim ya. Nasıl dinlemem? Kim dinlemedi ki? İçimize su serpti paşamız. Derin bir nefes aldırdı hepimize. Yani kan, kavga, ölüm olmayacağının garantisi gibi bir şey bu. Rahatladık elbette. Vefasız mı bu toplum?.. - Peki Denktaş ne oldu? - Söylemeye dilim varmıyor ama karizması sıfırın altına düştü bu konuşma sonunda. Askeri aba altından sopa olarak çok gösterirdi çünkü Denktaş. Elinde erk olmayan, güç kalmayan bir pozisyona girdi. Aksi bir ihtiyar portresi çiziyor. - Vefa Bozacısı burada şube açsa iyi olur herhalde? - Abi kinaye yapıyorsun anlıyorum. Ama bizimkisi vefasızlık olayı değil. On yıllardır bir milim ilerleme yok. Olur mu böyle şey? Yük olmayalım!.. O sırada bir başkası geliyor yanımıza. Zaten dinlediği muhabbete dahil olup şöyle diyor: - Bakın Türkiye'nin başında, sırtında bir kene gibi olmak rahatsız ediyor bizi. Oradan para gelecek burada memura dağıtılacak. 30 yaşında emekli olan adamların yeri oldu burası. Biz kendi ayaklarımızın üzerinde durmak, ana vatana da daha fazla yük olmak istemiyoruz. Oradan çıktıktan sonra yine arabamızdayız. Dış Haberler Müdürümüz Emre'yle birlikte Lefkoşa'ya doğru ilerliyoruz şimdi. Direksiyon sağdan trafik soldan. Zaten yarım akıllıyım, iyice dağıldım. Solda bir okul bahçesi. Liseymiş..
***
Kan ve can Sarışma, öpüşme, imza verme filan durumları, ardından sorgu sualler. - Çocuklar soruları ben sorayım diye geldim ta buralara. Söyleyin nedir bu hal? Okul bitti mi ne? - Yok abi bugün sadece iki ders var. Sonrasında öğretmenler grevde. Zaten herkes mitinge gidecek ya. Hazırlanıyoruz heyooo!.. - Siz Kıbrıs'ın geleceğisiniz. Nedir düşünceniz? Hepsi de son derece aydınlık kafalı, bilinçli gençler. Yanıtları peş peşe patlıyor ve "boş yok!" - Biz, ninemizin kanı döküldü, halamızın amcamızın canı gitti söylemlerini duymak istemiyoruz artık. Barış içinde yaşamak istiyoruz. - Kendi ülkemizde kendi gücümüzle ayakta kalmak istiyoruz Savaş Abi. Ne olacaksak burada buralı insanlarla olsun. - Bizim de Avrupalı akranlarımız gibi istediğimiz okullara gidip, eğitim öğretim görme hakkımız yok mu? Adadan dışarı çıkamıyoruz. - Bak şu gördüğün arkadaşların bazıları Türkiye'den gelen devlet memuru çocukları. Olanaklarımız zaten kısıtlı, bir de onlarla paylaşınca işsiz mesleksiz kalıyoruz. Diploma elimizde evde sokakta dolanıyoruz. En iyi arkadaşlarımızla bile aramız bozulabiliyor böylece. Öğretmenler odası Sonra okulun müdürü gelip öğretmenler odasına davet ediyor bizi. Gidip tanışıp onlarla da sohbet ediyoruz. Halleri hayli ajite. Karşılarında kalabalıklar varmışcasına davranıp yüksek volümle konuşuyorlar. Gözlüklü at kuyruk saçlı olanı en ateşlisi. Diyor ki; "Ulusların kendi kaderini tayin hakkına herkes saygı duyacak. Biz öğrencilerimize geçmişin acılarını değil geleceğin umutlarını öğretmek istiyoruz. Önemli olan düne takılıp kalmak değil, dünlerden ders çıkarıp yarına sağlamca taşınmaktır. Şimdi gidiyoruz. Meydanlarda haykıracağız. 'EVET' diye bağıracağız. Sesimizi, barış ve sevgi dileklerimizi tüm dünyaya duyuracağız..." Denktaş'a gittik Sonra da ayrılıp Denktaş'la buluşmak üzere saraya doğru yol alıyoruz. Yerim olsa orada da neler oldu anlatırım ama yer kalmadı işte. Yarın kısmetse anlatır Rauf Bey'in bizi şaşırtan hal ve tavrını herkeslerle paylaşırım. Haa bu arada Dış Habercilik amma ciddi işmiş, bi tuhaf oldum haa!..
|