| |
Bir hüzünden öbürüne
Başbakan Erdoğan'ın Japonya gezisi, iki ülkede de hesapta olmayan gelişmeler yüzünden buruk başladı. Erdoğan arkasında Sakıp Sabancı'nın zamansız ölümünün yasını tutan bir Türkiye bıraktı. 11 saatlik yolculuktan sonra Irak'ta 3 vatandaşının kaçırılması nedeniyle hüzün ve öfke kasırgalarının estiği bir Japonya'ya ayak bastı. 2003 başından beri çeşitli etkinliklerle süren Türk Yılı'nı kapatmak için Japonya'ya giden Erdoğan'ın -aylar önce planlanmış- 4 günlük gezi- sine Sabancı da katılacaktı. En az 30 kez gittiği Japonya'yı ikinci vatanı sayacak kadar çok seviyordu. Japonya'nın girişimcilerini, teknolojisini, iş disiplinini, dürüstlüğünü, ahlakını, çalışkanlığını, aile yapısının sağlamlığını anlatırken sözcükler bulmakta zorlanacak kadar heyecanlanır, coşardı. Sonra bir onlara bakar, bir bize; coşkunun yerini acı alırdı: "Japon ortaklarım 'Ne kadar zengin, mutlu ülkesiniz ki, bu kadar çok tatil yapıyorsunuz' diyorlar. Ben de 'Deliye hergün bayram' cevabını veriyorum. Tatil boruları çaldıkça, toplum bunun faturasını öder..." Büyülenme ölçüsündeki hayranlık onu Japonlar'la birçok sektörde ortak yatırıma yöneltmişti. Ne yazık ki, bunların en önemlisi Toyota- sa, Özdemir Sabancı suikastinin yol açtığı travmanın kurbanı oldu. Hücredeki üç Japon O travmanın bir benzerini şimdi Japonlar yaşıyor. Irak'ta yardım görevlisi olarak bulunan ve bugüne kadar adı duyulmamış "Mücahitler Tugayı" tarafından kaçırılan üç vatandaşlarının bir hücrede diz çökmüş görüntüleri tüm ulusu hıçkırıklara boğuyor. Hele kar maskeli adam- lar "Hükümetiniz 3 gün içinde askerlerini çekmezse sizi diri diri toprağa gömeceğiz" tehditleri savurdukça ve başlarına otomatik silahlar dayanmış rehineler "Ne olur dediklerini yapın, yoksa bizi öldürecekler" diye yalvardıkça halktaki acı, çaresizliğe, ardından da dizginlenemez öfkeye dönüşüyor. Çünkü, Başbakan Juniçiro Koizumi, "Şantaja asla boyun eğmeyeceğini" açıkladı. ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney de ona "Dik dur, dayan" mesajı vermek için Tokyo'ya koştu. Koizumi dayanacak mı? Dayan ama nereye kadar? Tüm gözlemcilerin belirttiği gibi, "Madrid sendromu" Tokyo'ya sıçradı: Tıpkı Aznar gibi Koizumi de, kamuoyunun ezici çoğunluğu karşı çıkmasına rağmen Irak'a asker gönderdi. Tıpkı İspanya gibi Japonya da, bunun bedelini ödüyor, her biri en az 10 milyon satan gazeteler "Korktuğumuz ba- şımıza geldi", "En kötü senaryo gerçek oldu" manşetleri atıyor. Ve tıpkı İspanya gibi Japonya'da da yakında (önümüzdeki Temmuz'da) seçim var. Ve Japonlar, Koizumi'ye bir atasözünü hatırlatıyorlar: "İnga oho." Yani, "Nedene bak, sonucu gör..." Bizim "Rüzgar eken fırtına biçer" atasözümüzün Japoncası. Hatta Koizumi'nin seçime kadar dayanamayacağını söyleyenler bile var. Üç rehine öldürülürse, Japon siyasi etiği gereğince, istifa etmesi kaçınılmaz olacak. Rehinelerin bırakılması ya da kurtarılması bile Koizumi'nin koltuğunu korumasına yetmeyebilir. İspanyollar'ın Aznar'a indirdikleri sandık şamarını Japonlar'ın da tekrarlamasından çekinen iktidar partisi yönetimi, onu seçimden önce istifaya zorlayabilir. Türkiye açısından sorun, rehinelerin hayatlarına karşılık tanınan sürenin Erdo- ğan temaslarına başlarken dolması. Koizumi, yarın akşam Erdoğan onuruna vereceği yemekte, "Irak'ın imarı ve istikrarı için birlikte çalışalım", "Irak'a sağlayacağınız karşılıksız mali işbirlirliği projelerine Türk özel girişimcilerinin katılmasına fırsat tanıyın" önerilerine ne kadar kulak verebilecek acaba? Özetle, Tokyo'da şu sıralar tanrıdan rahmet dilediğimiz Sakıp Sabancı'nın da sık sık tekrarladığı Japon atasözündeki hava var: "Arashi no mae no shizukesa." Yani, "Fırtına öncesi sessizlik..." Umarız, Irak'taki olay kansız sonuçlanır, Erdoğan'ın gezisi kötü anılarla değil, yine bir Japon atasözünde denildiği gibi biter: "Ame futte ji katamaru". Yani, "Yağmurdan sonra güneş açar..."
|