| |
Son maratoncu...
Her gün önünden geçtiğim Zincirlikuyu Mezarlığı'nın girişindeki yazı, dünyanın tek gerçeğini haykırır: "Her canlı bir gün ölümü tadacaktır." Ancak insan bazı çok özel kişilerle ölüm gerçeğini yan yana getirmekte zorlanıyor. Sakıp Sabancı da onlardan biri. Sakıp Ağa ile ilk kez 1970'lerin ortasında Sabancı Holding'in Salıpazarı'ndaki merkezinde tanıştım. Son görüşmemiz ise üç ay önce telefonla oldu. "İzmit yolundayım ağam" diyordu, "Yazını okudum, sonra bir daha okudum. Kale- mine sağlık..." Sonra tüm konuşmalarında, tüm demeçlerinde -o kendine özgü vurgularla- mutlaka kul- landığı sözcükleri sıraladı peş peşe: "Daha çok, daha akıllı, daha bol üretim, verimlilik, kalite, kişnemek, koşmak..." Aslında bu sözcükler Sakıp Sabancı'nın 71 yıllık hayatını özetliyor.
Bayrağı hiç düşürmedi Yahoo veya Google arama motorlarına girip (ikisinde de adı en çok geçen Türk o: ilkinde 21.500, diğerinde ise 8.010 kez) herhangi bir Sakıp Sabancı dosyasını tıklayın; mutlaka yukarıda saydığımız sözcüklerin birkaçıyla karşılaşacaksınız. Yazdığı 14 kitabın sayfalarını rastgele çevirin, yine ya "Koş, daha koş, gece gündüz koş" cümlesi takılacak gözünüze ya da "Daha çok, daha bol, daha akıllı üretmezsek, ihracat nasıl kişnesin" uyarısı... Sakıp Sabancı işte 1966'da babası Hacı Ömer'in ölümüyle başlayan maratonunda ola- ğanüstü bir rekor kırdı: 74 şirket, 32 bin çalışan, 11.6 milyar dolar ciro, 1.7 milyar dolar yıllık kâr ve Türkiye'nin toplam vergi gelirlerinin yüzde 5'ini sağlayan bir topluluk. Ve elbette bir de "Baki kalan kubbede" sürekli yankılanacak "bir hoş seda"sı var. Hem de ne hoş seda... Okulundan yurduna, camisinden kütüphanesine, kültür sarayından hastanesine, polis evinden öğretmen evine, spor tesisine kadar Türkiye'nin 55 yerinde 118 eser... 1 milyon 353 bin metrekarelik alana yayılan, anlatırken "göz ağrım" diyerek heyecanlandığı, yüksek öğrenimde Türkiye'nin yüz akı kurumlarından Sabancı Üniversitesi... Ve hele Sabancı Müzesi. "Altın Harfler" sergisini gezen New York Times gazetesi muhabirine "İnsan bunları görünce dinini bile değiştirebilir" dedirten, gelecek kuşaklara en büyük armağanı, Türk ve İslam uygarlıklarının paha biçilmez eserlerinden oluşan o gözkamaştırıcı hazine...
Ölümsüzlüğün sırrı O bile tek başına Sakıp Ağa'yı binlerce yıl ya- şatmaya yetecek. Zaten iddiası o. Şirketlerinden birinin sponsorluğuyla gün yüzüne çıkarılan Metropolis antik kentini dolaşırken, gözü bir sütuna takılmıştı. M. Ö. 3 bin yıllarına aitti ve kente bağış yapan dönemin zenginlerinden birinin adı kazılmıştı. Ölümsüzlük iksirini işte o an, orada keşfetmiş, "O kişinin bugün servetinden eser bile yok ama yaptığı bağıştan dolayı adına dikilen anıt hâlâ ayakta" demiş ve eklemişti: "Ben de 5 bin yıl yaşayacağım..." Biz sevenleri, yani tüm Türkiye, cismani Sabancı'ya ağlıyoruz sadece. Yoksa adı, ruhu, eserleri sonsuza kadar aramızda olacak. Tıpkı Metropolis'teki o sütun gibi. Tıpkı 1993 ve 1996 yıllarında ebediyete uğurladığımız Türk sanayiinin, Türk ekonomisinin diğer iki çınarı Nejat Eczacıbaşı ve Vehbi Koç gibi.. Ah, az daha unutuyorduk... Talihini denemek için baba ocağı Kayseri'nin Akçakaya köyünden 14 yaşında ayrılıp 450 kilometre yolu yaya olarak katederek Adana'ya göçmüş Hacı Ömer'in 6 oğlundan ikincisi olarak dünyaya gelen, lise 2'den terk Sakıp Sabancı'nın onca eserinin yanı sıra bir de vasiyeti var: "Kıbrıs meselesi bu yıl mutlaka ve mutlaka çözülmeli..." Kıbrıs Türk halkına duyurulur.
|