| |
Seçmenin ruh hali..
Pazar gününü küçük çaplı bir seçim araştırması yaparak geçirdim.. Seçime bir hafta kala seçmenin ruh halini anlamaya çalıştım.. AKP'ye oy verecek seçmen kararını çoktan vermiş.. AKP yükünü tutmuş.. AKP'ye oy vermeyecek olanların ise kafası karışık.. 'Kime oy vereceksiniz' sorusunu 'Kime oy verelim' diye soruyla yanıtlıyorlar.. Anladığım kadarıyla bu kesimde sandığa gitmeyecek seçmen sayısı hayli fazla olacak.. Çünkü çoğu kişi, nasıl olsa AKP kazanır diye düşünüyor.. Kayseri'den ilginç bir e-mail aldım.. Geçen haftaki "Önemli olan iktidarın alacağı oy oranı değil; önemli olan iktidarla muhalefet arasındaki oy makasıdır.. Bu makas çok açılırsa demokrasinin bir ayağı topal kalır.. Muhalefetsizlik sıkıntılı günleri beraberinde getirir" şeklindeki yaklaşımıma yanıt vermiş.. Şöyle diyor: "Son birkaç gündür yazdıklarınıza aynen katılıyorum. İşte bu yüzden seçimde oy vermemeyi düşünüyorum. Neden derseniz? Kayseri'de mevcut belediye başkanının kazanması kesin. Oy kullanmaya gitsem ondan başkasına oy vermem haksızlık olur diye düşünüyorum. Doğru, dürüst, çalışkan. Sandığa gitsem ona oy veririm. AKP ile muhalefet arasındaki farkın açılmaması için kendimce böyle bir yol seçtim." İşte bazı insanların da ruh hali bu.. AKP adayına oy vermek istemiyor ama başka aday da bulamıyor.. Veya mevcut belediye başkanı AKP'li ise, başarılı ise, sırf AKP'li diye başkasına oy verirsem haksızlık yaparım diye düşünüyor.. Başarıyı cezalandırmak istemiyor.. En iyisi sandığa gitmem diyor.. Gerçi, Kayserili okurun yanıldığı bir nokta var.. Oy yüzdeleri tüm seçmen üzerinden değil, geçerli oy üzerinden hesaplanıyor.. Sandığa gitmeyenlerle geçersiz oylar hesap dışı bırakılıyor.. Bu ayrı bir konu.. Seçim öncesi aldığım hava şu: 28 Mart akşamı seçime katılmama oranını da büyüteç altına almamız gerekecek.. Çünkü büyük kentlerde, özellikle İstanbul'da bu oranın yüksek olması, siyaset kurumunun muhalefet kanadına mesaj niteliği taşıyacak.. Seçim sonucu anketlerin söylediği gibi çıkarsa, bunu, siyasetin rayına oturmaya başladığının, normalleştiğinin göstergesi olarak da algılayabiliriz.. Neden mi? Çünkü bir taraf yükselirken diğer taraf düşecek.. Olması gereken bu.. 1987 yılından bu yana hem iktidar, hem anamuhalefet, hem yavru muhalefet küçüldü.. 1983'te oran 45'e 30 iken, 1987'de 36'ya 24 oldu.. 1991'de daha da ufaldılar.. Birinci parti 30'un altına indi.. Oran 27'ye 24 oldu.. 1995 ve 1999 tam facia.. Her iki seçimde de birinci olan parti yüzde 22'lerde.. Yani iktidar erirken muhalefet güçlenmemiş.. 1987'den 2002'ye kadar elele küçülmüşler.. Tuhaf bir durum değil mi? 3 Kasım'ı sıfır noktası kabul edersek, uzun bir aradan sonra ilk kez birileri küçülürken diğeri büyüyecek.. Bunun anlamı şu: Demek ki o büyüyen ileride küçülürse, bugün küçülenin de ileride büyüme ihtimali var.. İhtimali var diyerek açık kapı bırakıyorum.. İki ana gövdeli siyasi yapı sürecekse böyle olması gerekir.. 1987 sonrasının bölünmüşlüğü yine yaşanırsa, tersi olur.. Seçim sonuçları her yönüyle çok ilginç olacak.
|