Latin alfabesine geçiş Kaddafi'yi kızdırmıştı
Kaddafi 1971 yılında henüz çok genç bir liderken kendisiyle röportaj yapmıştım. Atatürk'ün Arap harflerini reddedip Latin alfabesini tercih etmesine çok öfkelenmişti.
Gazetecilik dünyayı ve dünya liderlerini yakından tanımak için en uygun olan meslektir.
Gazetecilik, dünya liderlerini yakından tanıma imkanı tanır meslek üyelerine. 1990'lı yılların başında, Londra'da "Türk Ekonomisi" konulu bir panelde konuşmacıydım. Bir bankanın düzenlediği bu panelin diğer konuşmacısı da hem Muhafazakar Parti liderliğini, hem de Başbakanlığı Bayan Thatcher'e kaptırmış olan, Edward Heath'di.
Edward Heath, ikinci dünyası çok zengin olan bir İngiliz... Uluslararası yarışlarda yer alan bir yelkenci. Ayrıca, müzik bilgisi, onu orkestra şefliği yapacak düzeye ulaştırmış. Bir de kadınları sevmediği söylenir. Panelde konuşmalarımızı yaptıktan sonra aynı masada yemek yerken, sohbet ediyorduk.
Heath'e, Margareth Thatcher hakkındaki düşüncelerini sordum. Sevgisizliğini ve öfkesini yansıtan bir üslupla, selefini eleştirmeye başladı.
Thatcher'den "O kadın" diye (That woman) söz ediyordu. Dönünce, bunları sütunumda yazdım. Dedim ki, - Bizde politikacıların birbirleri ile kavgalı olduklarını yazıp, eleştiririz. Eski İngiliz Başbakanı Heath, selefi Thatcher'den söz ederken, "O kadın" diyor. Demek ki, politikacıların birbirlerine karşı sevgisizlikleri evrensel bir olaymış..
İki gün sonra, İngiltere'nin 4-5 milyon tirajlı tabloidlerden biri, benim yazımı manşete almış.
- Heath Thatcher'e, "O kadın" diyor, demişler başlıkta. Tabii, Heath'e bir mektup yazıp, özür diledim. Yemek masasında geçen bir konuşmayı yazmasam, herhalde daha doğru olurdu.
YAZAMADIKLARIM Ama duyup yazmadığım çok şey oldu. Örneğin Cemal Abdülnasır'ın ölümü ertesinde Kahire'deydim. Enver Sedat'ın yakın çevresi ve aile üyeleri ile tanışıp, konuştum. Milyonlarca Mısırlı'nın ve Arap'ın gözyaşları içinde defnedilen Nasır'ın yası, hala tutuluyordu. Onun yerine geçen Enver Sedat, her cuma Nasır'ın mezarına gidiyor ve gözyaşları içinde dua ediyordu. Sedat Ailesinin önemli bir kişisine sormuştum.
- Enver Sedat Nasır'ı çok mu seviyordu. Aradan aylar geçti, ama hala ağlıyor. Soruyu sorduğum kişinin adını hala yazamıyorum. Çünkü özel bir görüşmeydi. Dedi ki, - Sevgi falan yok. Nasır, Mısır'ı perişan etti. Bir yandan savaşlara sürükledi. Bir yandan 3'üncü Dünyalılık ve Afrikalılık diyerek, bizi Batı'dan kopardı. Sosyalizm hevesi ile de ekonomiyi çökertti. Enver Sedat, Nasır'ın ölümüne değil, Mısır'ı düşürdüğü hale ağlıyor.
İlgi çekici dünya liderlerinden biri de Kaddafi'dir. Kaddafi ile iki kez görüştüm. Birincisi 1971'deydi. İkinci görüşmeyi de 1987'de yaptım.
1971'de genç, dinamik, yakışıklı bir liderdi. İktidardaki ilk senesini tamamlamıştı. Galiba 29 yaşındaydı.
Cumhuriyet'te yayınladığım demecinde, Kaddafi'ye Türkiye ve Atatürk hakkındaki düşüncelerini sormuştum.
Atatürk'ün Arap harflerini reddedip yerine Latin harflerini getirmiş olmasını eleştirmişti. Türkiye'yi de NATO üyeliği ile emperyalizmin safında yer aldığı için, kınadığını söylemişti.
İkinci görüşmem, Sirte Körfezi'nden kalkan Amerikan uçaklarının Kaddafi'nin evini bombalaması ertesinde yapıldı. Kaddafi, ünlü çadırındaydı.
Onunla görüşmeme çevirmenlik yapmak için Ankara'dan gelen Libya'lı diplomat son anda titremeye başladı. Çadırın kapısından içeri girmeye korktu. - Kaddafi yüzüme bakıp beni beğenmezse, başıma kötü şeyler gelir. Benim çoluğum, çocuğum var, dedi.
Çadıra girdim.
Karşımdaki Kaddafi, 1971'e göre çökmüş, yorgun bir adamdı. Michael Jackson'u andıran giysiler içindeydi. Görüşmenin 15 dakika olacağını söylemişlerdi. 1,5 saat sonra, ben zorla, izin isteyerek kalkıp, çıktım çadırdan. Kaddafi'ye ülkesini neden kötü yönettiğini sordum. Devletçilik yüzünden, Libya'da her iş aksıyordu. Dünyadaki terörist eylemleri veya kurtuluş savaşlarını finanse ederken, Libya ekonomisi tıkanmıştı. Eleştirilerimi kahkahalar atarak dinledi. Uzun cevaplar verdi. Saddam Hüseyin'i ağır dille eleştirdi. Kaddafi'nin çadırından, doğru Trablus Havaalanı'na gittim.
Libya'lı gümrük memurları, yabancıları aşağılıyor, bavulları aramak bahanesi ile ters-yüz ettirip, boşaltıyorlardı. Bana da bir Libya'lı gümrükçü, "Aç bavulunu" dedi.
Yanımda, Kaddafi ile biraz evvel çektirdiğim fotoğraf vardı. Libya'lılar, bunu hemen banyo ettirip bir zarf içinde bana vermişlerdi. Zarfı açıp, Libya'lı gümrükçüye gösterdim, - Bu Kaddafi, bu da benim, dedim İngilizce. Libya'lı gümrükçü bir fotoğrafa, bir bana baktı. Sonra dehşet içinde benim bavulumun üzerine onaylanmıştır işaretini koydu. Telaşla yol gösterip "Yallah yallah" dedi.
INDRA GANDI Sanırım hala unutamadığım dünya lideri, bir suikast sonucu öldürülen Hindistan Başbakanı İndra Gandi'dir. Onun oğlu Rajiv Gandi ile de sonra görüştüm. O da başbakandı.
Ama İndra Gandi'nin gözleri büyülüydü sanki. Yaşına rağmen kadınca bakan gözlerdi.
Kongre Partisi'nin sosyalizm anlayışını uzun uzun anlatmıştı. Bir ara Hindistan'a başbakan olan Morarji Desai, o sıra muhalefet lideriydi.
Morarji Desai çok tutucu, köktenci bir Hindu'ydu. Bombay'ın içinde bulunduğu Maharaştra eyaletinin yöneticisiyken, alkollü içkiyi yasaklamış.
Bizim Türk gazeteciler grubunda bulunan Kayhan Sağlamer de çok içen bir meslektaşımızdı.
Morarji Desai ile konuşurken, "Ben Hint seçmeni olsam, size oy vermezdim. Siz alkollü içkileri yasaklamışsınız" diye çıkıştı. Hintli politikacı şöyle bir baktı rahmetli Kayhan'a, sert sert cevap verdi: - Siz Türkler'in yetiştirdiğiniz en önemli lider Atatürk, alkolün sonucu olan siroz hastalığından öldü. Şimdi bir Türk gazeteci olarak, benim alkolü yasaklamamı nasıl eleştirirsiniz?
Şimdi Yunanistan'ın Dışişleri Bakanı olan Yorgo Papandreu'nun babası olan Papandreu ile de epey serüvenler yaşadım. İki kez randevu alıp Atina'ya gitmeme rağmen, iki seferde de benimle görüşmedi.
Sonra Davos'ta Özal'la buluşurken gittim yanına, - Neden benimle görüşmekten kaçıyorsunuz, dedim. Şöyle baktı, - Ben Türk gazetecileri ile konuşmam, dedi. Şimdi oğlunun, Türk-Yunan yakınlaşması için gösterdiği çabaları izlerken, herhalde mezarında dönüp, duruyordur.
ÇAVUŞESKU Romanya'nın devrik bir maktul lideri Çavuşesku ile Bükreş'teki sarayında görüşmüştüm. Mülakata girerken, özel kalemine sordum, - Çavuşesku hangi dilde konuşur yabancılarla? Özel kalem müdürü şu cevabı vermişti, - Liderimiz isterse bütün dünya dillerini konuşur. Ama mülakatlarını Romence verir. Çavuşesku ile söyleşi sonrasında, hemen İstanbul'a dönmek istiyordum. Ama o gün Bükreş'ten İstanbul'a uçak yoktu. Problemimi Çavuşesku'ya anlatınca, yaverine bir emir verdi. Romen hava sahasındaki bir Macar (Malev) uçağını Otopeni Havaalanı'na indirdiler. Ben de bu uçağa binip, İstanbul'a geri döndüm. Devrik İran Şahı'nı, öldürülen eski Suudi Arabistan Karalı Faysal'ı, eski ABD Başkanı Nixon'ı, Hüsnü Mübarek'i, İzak Rabin'i ve daha pekçok dünya liderini izledim. Bazılarına sorular sordum. Söyleşiler yaptım. Yani bizim meslek, dünyayı tanımak için en uygun olanı.
|