| |
İkinci Wilhelm'den Schröder'e....
On bir yıl aradan sonra Türkiye'yi ziyaret eden ilk Alman Başbakanı olan Gerhard Schröder'in, Türkiye'nin AB üyeliğine destek vermesi ve neredeyse stratejik ortak muamelesi yapması, Almanya'nın Ortadoğu'daki politikalarında da çok önemli bir değişimi ifade ediyor.
*** Alman devleti, 1871 yılında Otto von Bismarc tarafından kuruldu. 1890 yıllarından itibaren etkin çevreler Almanya'nın "bir dünya devleti" olması gerektiğini savunmaya başladı. O sıralarda iktidarda, tahta 29 yaşında çıkmış olan II. Wilhelm vardı. I. Dünya Savaşı bitimine kadar da tahtta kaldı. Balkanlar'da yayılma politikalarının icracısı oldu. Ansiklopediler kendisini "militarist politikalarıyla" tanınan, bir İmparator olarak anıyor. Enver Paşa ile girdiği ittifak, Osmanlı'nın çöküşü, hep bu militarist politikaların sonucuydu. Askeri bir güç ile dünya devleti olma arzusu, Almanya'nın başına II. Wilhelm ertesinde de büyük sorunlar çıkardı. Öyle ki, Almanya ikiye bölündü. Dünyaya egemen olayım derken, mevcuta sahip çıkamaz hale geldi. uuu Son Irak Savaşı da dahil, sürekli bir Almanya-Amerika rekabetinden söz edildiyse, bunun kökeninde, etkin Alman bürokrasisinin II. Wilhelm'in hayalini de arkasına alarak başlattığı bir dünya devleti olma arzusu vardı. Gerhard Schröder hükümeti, anlaşılan o ki, II. Wilhelm çizgisinden radikal bir dönüş yaptı. II. Wilhelm'in politikaları "askeri" işbirliğine dayanıyordu. II. Dünya Savaşı sonrasında bunun zemini pek kalmamıştı gerçi ama bu gün itibariyle bu arzu artık tamamıyla terk ediliyor. Almanya'nın tek ve kesin tercihi "ekonomik" işbirliği haline geliyor... İkincisi, II. Wilhelm'in politikaları, müttefiklerini dünyadan "tecrit" ederek Almanya'ya muhtaç bırakmaya dayanıyordu. Schröder Almanyası ise müttefikini de "küreselleştirme"yi amaçlıyor. Almanya, etkin olma politikalarının araçlarını askeriden ekonomik işbirliğine, tecritten küreselleşmeye taşıyor.
*** Bu değişimin altında ne var? Muhtemelen II. Wilhelm'in arzulayıp durduğu Balkanlar'da ve Ortadoğu'da tek başına en büyük güç olma hedefinin artık imkansız olduğunun anlaşılması. Amerika, Irak işgali ile "Avrasya İmparatoru" olma politikasında iyice yol aldı. Almanya için bu bölgede Amerika'dan izin almadan ve onunla işbirliği yapmadan var olmak imkanı kalmadı. Türkiye, Almanya'nın Irak gerginliği sonrasında Amerika ile iyi geçinme politikasının köprü başlarından oldu. Nitekim, Schröder, Türkiye'ye AB üyeliği konusunda büyük bir destek verdikten sonra Amerika'ya uçtu.
*** Almanya'daki bu radikal dönüşümün nedenini, Başbakan Schröder ile aynı partinin üyesi olan ve AB'nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Günther Verheugen, "Neden Schröder artık Türkiye'nin AB üyeliğini daha çok vurguluyor?" sorusuna verdiği cevapta açıkladı: "Bunun gerisinde büyük bir stratejik değerlendirme yatıyor ki, bu tüm AB liderlerince paylaşılıyor. Türkiye gibi nüfusu Müslüman olup da, insan haklarına uyan demokratik hukuk devleti olduğunu göstererek, Batı demokrasileriyle İslam alemi arasında olası çatışmada belirleyici ve uzlaşmacı rol oynayabilecek bir ülkenin sağlam ve istikrarlı bir ortağımız olması, Avrupa'nın siyasi ve ekonomik güvenliği açısından merkezi rol oynayabilir." Bu görüş, anlaşılan o ki, sadece Almanya'daki mevcut koalisyon iktidarının değil, iktidar adayı tüm partilerin de ortak görüşü. Avrupa Parlamentosu seçimleri için çok farklı tezler yarışıyormuş gibi görünse de, bu sadece bir görüntü...
*** Verheugen'in seslendirdiği Alman politikası, Avrasya İmparatorluğu için harekete geçtikten sonraki Amerika'nın yeni stratejisiyle aynı: Türkiye'yi İslam aleminin model ülkesi yapmak... Türkiye'nin önü ve şansı açılıyor... Yeter ki, zenginleşmeyi ve özgürleşmeyi esas alan bu yaklaşımlara uygun bir zihniyet içeride de etkin olsun...
|