| |
|
|
Ada fantezisi
Geçen gün muhafazakâr kesime hitap eden gezi dergisi Emanname'den söz ettim. Bunun üzerine Avrupa Birliği, insan hakları, uluslararası göç gibi konularda uzman olan 'gezgin' Mehmet Ali Gökaçtı'dan uzunca bir mesaj geldi. Gökaçtı özetle şöyle yakınıyor:
*** "Daha önce yazdığım bir gezi dergisinde Selanik, Rodos gibi konuları işlediğimizde, bütün ısrarlarımıza rağmen bu kentlerdeki Osmanlı eserlerinden bir kareyi bile sayfalara koyduramadık. Varsa yoksa güneş, deniz, kumsal... Yanlış anlaşılmasın, denize ben de tutkunum, özellikle de yaz aylarında adalarda tatil yapmayı (bir tür ada tutkunluğu 'islomania'- bilmem bu konuya hiç el attınız mı?) çok seviyorum. Bozcaada mesela... Ama şunu da anlamakta zorlanıyorum: İnsan Türkiye'den Rodos'a sadece denize girmek için mi gider? Bu kadar masrafa ve zahmete sırf bunun için mi katlanır? Oradaki, bazıları ibadete açık bir sürü camiyi, türbeyi, hanı hamamı, medreseleri, taş evlerden oluşan sokakları, kent dışındaki antik kalıntıları görmezden gelebilir mi?"
*** Gökaçtı'nın ortaya attığı sorular ne kadar doğru değil mi? Bu arada bir vakitler öğrendiğim ama unuttuğum bir kavramı da hatırlatıyor: 'İslomanya' yani ada tutkusu. Bir adada yaşama ya da bir adaya gitme isteği. Gerçekten de bu tip gezginler ve tatilciler vardır. İlle de ada olacak! 'Ada' deyip geçmeyin. Bu sadece küçük bir grubun fantezisi değil. Mesela edebiyatta ada teması geniş bir yer tutar. Ayrıca ütopya kuramcılarının çoğu hayal ülkelerini bir adada kurmuşlardır. Karikatürlere, fıkralara konu olmuştur 'ıssız ada' fikri. Ada konusuna yine döneriz. Bu arada siz o klasik soruya vereceğiniz cevabı düşünün: "Issız adaya gitseniz yanınıza hangi kitapları, hangi müzik albümlerini alırdınız?"
|