|
|
'Aşk'ı kadınlar okuyor, erkekler yazıyor!
Geçen yıl Türkiye'de en çok aşk kitapları okundu. Ama aşk yazarları deyince akla hep erkekler geliyor. Peki neden bizim hiç kadın aşk yazarımız yok? Haşmet Babaoğlu ve Tuna Kiremitçi "En çok kadınlar okuyor, onlar da aşkı karşı cinsten öğrenmek istiyor" diyor.
Türkiye'de kitap okuru geçen yıl çok satan kitapların tepesine aşk romanlarını yerleştirdi. Durum o kadar çarpıcıydı ki, Radikal gazetesinde 3 Mart 2004'te çıkan bir haberde bu romanların adları sayılırken, Yaşar Kemal'in göz yaşartıcı yorumuna da yer verilmişti: "Sanki Türk milleti sabahtan akşama kadar aşk yaşıyor!" Aşk romanları büyük ilgi görüyor, satış rakamları hemen bütün kitapları geride bırakıyor. Şaşırtıcı olan nokta şu; aşk romanları, aşk öyküleri ve aşkla ilgili köşe yazıları ne kadar ilgi görse de, bu ilginin odak noktasında hep erkekler bulunuyor.
Örnek mi? İşte ilk akla gelenler; Ahmet Altan, Kürşat Başar, Haşmet Babaoğlu ve Tuna Kiremitçi... Oysa hem edebiyat dünyasında, hem de gazetelerin köşe yazılarının altında kadınların imzası dikkat çekiyor. Ama onların adı pek anılmazken, sadece bir elin parmaklarını geçmeyen sayıdaki erkek yazarın kaleminden damlayan "aşklar" konuşuluyor! Aktüel Dergisi son sayısında aşkın erkek yazarları ile konuştu... "Aşk gurusu" deyince Türkiye'de neden sadece erkeklerin adı akla geliyor? Geçen yüzyılın en büyük aşk yazarı Marguerite Duras gibi bir ismin Türkiye'den çıkmamasının nedeni ne? Aktüel, Türkiye'nin aşk gurularından biri olarak gösterilen Haşmet Babaoğlu'na soruyor bu soruları. "Çünkü erkekler aşk yazdığında olay oluyor" diyor o da..
KADIN AŞKI ÖĞRETMEK İSTEMEZ Babaoğlu, şöyle devam ediyor: "Bunun iki nedeni var: Birincisi, erkeklere aşk yazmak yakıştırılmıyor. Hal böyle olunca, yani bir erkek doğrudan aşkı konu edinip, sorgulayan metinler kaleme alınca, hem medya hem de okurlar 'vay be!' diyor. İkinci neden, kadınların ilgisi. Kadın okur, erkek yazarla bir tür karşı cinsel ilişki kuruyor.
Her şeyden önce bir yanlış anlamayı düzeltmek gerekiyor: Günümüzde kitap okuyan kitle zaten kadınlardan oluşuyor." Ama Babaoğlu'nun asıl şu cümlesi, konunun bir başka yönünü vurguluyor ki, yabana atılır gibi değil: "Kadınlar aşkı erkeklerden öğrenmeyi sever. Ama kadınlar aşkı öğreten olmak yerine, 'yaşayan' olmayı tercih eder." İlginçtir, "Git Kendini Çok Sevdirmeden" ve "Bu İşte Bir Yalnızlık Var" adlı iki kitabıyla 2003'ün en çok satanlar listesine giren Tuna Kiremitçi'nin görüşleri, Babaoğlu'yla paralellik gösteriyor. Kiremitçi, "Ben de aşkı bir kadından okumayı isterdim. Çünkü bir erkek olarak, kadının aşka nasıl baktığını merak ediyorum. Erkeklerin kitaplarının kadınlar tarafından çok tüketilmesinin altında bu yatıyor olabilir" diyerek, bir bakıma yoksunluğunu hissettiği durumu özetliyor.
Uzun sözün kısası, görüştüğümüz iki yazar da, erkeklerin aşka ilişkin gözlemlerini ve duygularını okumanın, kadınlara cazip geldiğini düşünüyor. Türkiye'deki roman okurlarının büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturunca da, ortaya bu tablo çıkıyor. Çünkü kadın, müthiş empati gücüyle hemcinslerinin aşk konusunda ne düşündüğünü zaten biliyor. Sosyal psikoloji uzmanı Nüket Diner'in de dediği gibi; "Erkeğin gözlemlerini, duygularını yine bir erkeğin elinden okumak kadınları fethediyor." Fakat Diner şu parantezi açmadan edemiyor: "Kadın yazarlar biraz da adlarının aşkla özdeşleşmesini istemiyor. Çünkü yıllarca aşkı düşünmek, 'aşk için ağlamak' kadının işiydi! Bugün kadın yazarlar aşkı değil, kadının hayat ve toplum içindeki mücadelesini yazmayı tercih ediyor."
|