Bağumsuzluk şart midur?
AltmIŞ yıldır adeta aralıksız olarak milletçe alarm durumundayız: - Tarihi eşikteyiz.. Hassas dönemdeyiz.. Birlik olmaya her zamankinden çok muhtaç bulunduğumuz süreçteyiz.. İmparatorluk kaybettik, İstiklal Savaşı kazandık, NATO'ya girdik, Sovyetler parçalandı ama hala ülkece hazır kıtayız: - Sakın ha, istirahat filan yok, nereden işgal edileceğin belli değil, yürü!. Ne hikmetse; bölünmezlik nutukları attıkça ayrılıkçıları çoğalttık! 'Dünyada ilk istiklal savaşını vermiş millet' olmakla övündükçe, 'bağımsızlık bizim karakterimizdir' diye haykırdıkça düğümlendik; siyasette, ekonomide, savunmada rehineleştik. Bağımsızlık üstüne vurgu yaptıkça yetiştirdiğimiz nesiller bağımlılaştı. 'Türkiye sevdası' üretmek için hamasete sarıldıkça gençlik 'Amerikan sevdası' ile fokurdar oldu. Şimdi artık bağımsızlık hevesinden söz etmek gerilik!! Sahi ne demek bağımsızlık? Kim, ne kadar bağımsız? Bağımsızlık kavramı gençlerimize heyecan verebiliyor mu? -Yedi düveli yenmek.. Göz dikilmiş bir bağımsızlığı kanımız canımızla kurtarmak.. Ve bütün bunları, en çiğ hamasi üslubun ürettiği merasim ve metinlerle yayarak 'kahraman nesiller' yaratmak.. Nerde o nesiller? Sanki gençliğimize Türkiye'nin bağımsızlığı için bilinçli ve duyarlı olmayı değil de, yeryüzünde tek ABD'nin bağımsızlığına çalışmayı bellettik! Zamane aydınına ve gençliğine artık bağımsızlık sözü bile gülünç: "Kuzum nerede yaşıyorsun? Bu çağda hala mı bağımsızlık? Dünyada kim bağımsız? Hani o mucize yaratan Japonya mı?. Bağımsızlık diye bir şey yok. Küreselleşme var, karşılıklı bağımlılık var.." Dalga geçenler kadar, savunanlar da 'bağımlılık, bağımsızlık veya karşılıklı bağımlılık' kavramlarının içini ne ile doldurduklarını bilemiyorlar.. Bağımsızlık sadece bir duygu olarak sınırlı sayıda aydının ve gencin aşkı. Çoğunluk için bu duygu artık bir tür 'alçaltılmış değer' örneğidir. Batı'nın üstün yanları çağdaş iletişim araçları ile birer silah olarak kullanılarak fena halde alçaltılmış bulunan bağımsızlık duygusunu yeniden yüceltmek 'üçüncü dünya donanımları'nın işi değil! Bugün artık bağımsızlık -bırakın uğrunda savaşılacak bir ülkü olmayı- yolunda 'refahı erteleme'ye bile değmez bir duygudur. Böyle bir sonucu ısmarlayanlar olmuştur ama gerçekleşmesinde vebal bizim: Dünyanın ikinci sınıf sakinleri olarak bizler, 'bağımsızlık ülküsü'nün içini doldurmadığımız için onu soyut bir değer halinde bile yaşatamadık. Nedir bağımsızlık? Eski devirlerdeki gibi, hükümdar adına para bastırmak veya hutbe okutmak mı? Para ile bilginin çok daha hızlı ve kolay dolaşabildiği günümüz şartlarında ne kadar ve nasıl bağımsız olunabilir? Bu tür soruları çoğaltmanın alemi yok. Açık bir kavram üzerinde değiliz.. Bağımlılık da, bağımsızlık da ancak başka 'belirleyen' ile değerlendirilebilecek, şu veya bu ölçüde 'görece' haller. Tam bağımsızlık, ancak Tek Tanrı olmakla mümkün. Böyle bir ülkü için imparatorluk olmak bile yetmez. Devlet olarak sana zarar verebilecek herhangi bir yeraltı örgütünün varlığını kabul etmen dahi 'tam bağımsızlık' halini zedeler. Belli ki sıkıntılı bir kavramla büyük ve iddialı tavırlar arıyoruz? Mesele; 100 kiloluk adam ile 50 kiloluk adamı, üretebilecekleri ve tüketebilecekleri üzerinden mukayeseye oturtan mantık.. Her iki cüssedeki kişiyi de 'insanlık haysiyeti' açısından eşitleyen 'evrensel hakkaniyet ilkeleri'ni belirleyip uzlaşana kadar yeryüzü barbarların baskın çıktığı efendi-uşak düzensizliğine mahkumdur. Ütopyadan söz etmiyorum ama 'İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi' de, bu söylediğimin müsveddesi bile değildir. 'Evrensel Hakkaniyet İlkeleri', dünyanın özgür aydınlarınca iklimi oluşturulmaya çalışılan bir hedef.. İlk adım konusunda da evrensel düşünebilenlerin ittifakı var: -Sömürücü Kuzey Yarım Küre'nin perişan haldeki Güney Yarım Küre'den çaldıklarını geri verme programı.. Böyle bir küresel masa işlemeye başlayıncaya kadar BM'den AGİT'e kadar bütün uluslararası yapılar sadece birer barbarlık aletinden ibarettirler! Bu hedef karşısında bağımsızlık, öngörebileceğimiz en iddialı anlamıyla dahi ikinci planda kalır. Günümüz şartlarında barbarlığın baş kalesi durumundaki ülke bile küresel yoksulluk virüsüne bağımlıdır. ABD'de bu yüzden 50 milyon insan sağlık güvencesinden yoksun yaşar. Olaya Ervin Lazlo'nun önerdiği gibi 'evrensel düşünerek' yaklaşmadıkça bağımsızlık söylemi alay konusu olmaktan bile kurtarılamaz. Hatta Temel'in fıkrası ters-yüz bile edilebilir: -Bağumsuz olacağum.. -Nee, sen deli misun?. -Niye, şart midur?
|