Bozacı, boza, boz...
ELİNDE tenekeden bir güğüm... Güğümün yanında yine tenekeden iki ölçek... Sekiz-on adım atıp duruyor... Akşamın karanlığında pencerelerden sızan ışığı gözlüyor... Elini kulağına atarak sesini gecenin buz tutmuş sessizliğine bırakıyor: - Bozacııı, Vefa bozaaa, booozzz... Bozacı da uzuuunnn kış gecelerinin misafirlerinden... O uzun geceler dışında, bütün kış günleri boyunca da "boza" etiketiyle hayatımızın kenarında duruyor. Meraklısı ya kimi baklavacı-börekçide mermer bir muhafaza içinde ya da plastik şişelerde kuruyemişçilerde bulabilir. Şimdi de var mıdır acaba? Zamandan çalıp da gidip görmek lazım... Üniversiteli yıllarımızda Süleymaniye'nin arka taraflarında, Bozdoğan kemerine yakın bir ara sokakta meşhur bir bozacı vardı. "Vefa Bozacısı" diye bilinirdi. Gerçi Vefa'dan başka boza var mıdır? Bozacının karşısında da bir kuruyemişçi... Kuruyemişçiden yaz güneşinden kavrulmuş sapsarı leblebiler alınır, öyle girilirdi boza dükkanına... Kimileri boza ile leblebinin tuzsuzunun daha lezzetli olduğunu söyler ama, ben tuzlusunu severim doğrusu... Bir küçük külah leblebi ile bir koca bardak boza... Hani "Yeme de yanında yat" derler ya... Vefa, neredeyse bozanın saklı bir kimliği gibi olmuş... Baklavacının sattığı da Vefa, kuruyemişçinin de... Kış geceleri teneke güğümlerle sokak sokak dolaşanı da... Her kış gecesi, elinde güğümü ile sokağın ucunda o adamı görür görmez, geçmiş ve gecikmiş günlerin sureti düşerdi karanlığın gölgesine... Bir adam, karın aydınlattığı pencerelerden sızan solgun ışıklara bakardı. Geçip giderdi bir sokaktan bir başkasına kış gecelerinin bir misafiri olarak... Ve sesi kaybolurdu iz bırakmadan solgun ışıkların karanlığında: - Bozacııı, Vefa bozaaa, booozzz... Geçen hafta kar, bir kez daha teslim aldı İstanbul'u... Gecenin kar beyazı ışıklarıyla bezenen penceremin önünde o adamı bekledim, bir bardak boza içmenin hevesi ve keyfiyle... Kar, beyazlığı içinde duruyordu; gece, karanlığı içinde... Boza da, bozacı da yitip gitmişti geçen ve gecikmiş günlerin labirentinde... Ama sesi, ilkgençliğimin heyecanıyla ses veriyordu bir sokaktan ötekine: - Bozacııı, Vefa bozaaa, booozzz...
*** Mektup, e-mail ve faksın dışında şimdi SABAH Posta Kutusu bir de Posta Kutusu adresine kavuştu PK: 18, 34731 Göztepe/İstanbul... Bu köşeye ulaşmak için bir adres daha işte... Bu, hem SABAH okurlarının bu köşeye, hem de benim okurlara daha kolay ulaşmam için bir büyük kolaylık... Yazma alışkanlığını yitirmiş olsak dahi SABAH okurlarının önemli bir bölümü meramlarını mektupla anlatmayı seçiyor. Doğrusu, SABAH Posta Kutusu'na, adı üzerinde bir PK adresi yakışırdı, yakıştı da... Her iki anlamda da "posta kutusu" mektuplarınızı bekliyor.
|