| |
'Ölme Hürriyeti' de mi kalmadı?
Bizim medyanın berber geyiğidir: "Vallahi hiç konu sıkıntısı çekmiyoruz, hatta hangisini yazsak diye şaşırıyoruz..." Kılıç kalkan her konuya dalarsan tabii ki konu sıkıntısı yok!.. Mesela bugünlerde, ne kadar yazılması zor konu varsa, gazete köşelerinde arzı endam eylemekte, birbirinden tuhaf yorum ve yaklaşımlarla... Büyük çoğunluk "Kıbrıs" döktürüyor... Denktaş, Papadopulos ve Annan bir araya gelmişler, Kıbrıs meselesini çözecekler. Nasıl çözeceklerini bizimkiler anlatıyor. Dinleyen yok ama olsun... Papadopulos, sırtındaki Rum kesimi ile Yunanistan'ı; Denktaş, sırtında Türkiye'yi; Annan ise omuzlarındaki ABD ile AB'yi düşünüyor oysa... Basın öyle bir akıl veriyor ki, zannedersiniz adamlar oturup "hangi maça gideceklerine" karar verecekler... Bir kısmımız bu şekilde hamamda şarkı söylerken, başka bir kısmımız kendi yalellisinde... Popstar yarışması için İzmir'de 4000 aday birbirini çiğnemiş, bu hadiyese şaşıranlar var... Halbuki az bile... Bana sorsanız, 40 bin kişinin hücum etmesi gerekirdi yarışma adaylığına. Abidin, "6. madde" üzerine bir doktora tezi verseydi, bu kadar ünlü olabilir miydi? Ülkenin güneyinde başka bir kıyamet sürüyor. Bir kısım Antalyalı, şehre dikilecek Kral Attalos heykeline karşı "şanlı bir direniş" başlattı gidiyor. Yakında referandum kararı çıkar da şehir ikiye bölünürse şaşırmayın... Kral Attalos, homo muydu, değil miydi, şeklinde... Başbakanlık müsteşarı Ömer Dinçer'in yazdığı "İşletme Yönetimi" isimli akademik kitap, "intihal" (araklama) çıkmış... Bilimsel sadakat ve yayıncılık etiği konusunda çok hassas bir gazete, olayı manşete çekiyor. Ne gam? Bir gün önce kendileri, 10 yıllık haberi, "taze haber" niyetine manşete koymuşlardı ama olsun... Etik etiktir... Fakat en can sıkıcı tablo, mutad olduğu üzere, Cem Karaca'nın ölümünden sonra sergilendi yine... Sanatçının daha ruhu bedenden ayrılmadan kıyamet kopartıldı. Dönek miydi, devrimci miydi, kaç gram devrimciydi falan diye oturup kuyumcu terazisinde tartışacaklar neredeyse... Sahiden dostluğunu esirgememiş olanları tenzih ederim ama yine bir "ölümün tadını çıkartmak" hastalığı sergilendi; bununla da kalınmayıp, Karaca'nın vasiyeti üzerine yorumlar inşa edilmeye çalışıldı. Niçin "tekbirlerle" uğurlanmayı vasiyet etmişmiş!.. Böyle bir şeyi tartışmak ölene saygısızlık en başta... O kadar sıtkım sıyrıldı ki Türkiye'nin vitrininde oturan bu zevatın "ben merkezci" tutum ve davranışlarında, açıkça artık "ölme hürriyeti"nin bile kalmadığını düşünmeye başladım. Şimdiye kadar kimler terk-i dünya eyledi, kimler neler yazdı arkalarından, öyle bir düşünün... Barış Manço'nun ardından kopartılan kıyameti bir hatırlayın... Türkiye'de, rahatça, arkana bakmadan, ölüp gitme hürriyeti de zorlanır oldu... Çok dramatik bir durum ama gerçek bu! Bir miktar ünlü olduğunuzu varsayın... Siz hayattayken çevirmedik entrika, göstermedik kaypaklık bırakmayanların, nefesiniz kesildikten sonra sahneye çıkıp, döktürdüğünü düşünün... Demez misiniz, kardeşim hiç olmazsa ölürken bırakın yakamı!.. Bırakın, rahatça öleyim!
|